8 Mayıs 2009 Cuma

Meyve ve Sebzeler

Çiğ sebze ve meyvelerin hazmı kolaydır ve sağlıklı beslenme için yeterlidir. Meyve ve sebzelerdeki su, organik asitler, vitamin ve mikroelementler vücut için arındırıcı ve şifa vericidir. Tüm bu maddeler, meyve ve sebze çiğ olarak yendiği zaman kıymetli olur. Pişirilen sebze ve meyveler, suyunu, organik asitlerini ve proteinlerindeki doğal strüktürü kaybederek vitaminlerden yoksun kalır. Kısacası, canlı olanlar can verirler. Mesela, domates, veya ıspanak suları çiğ olarak tüketildiği zaman vücudun kireçlerini temizler, kansızlığı düzeltir, hastalıklara karşı direnci arttırır. Domates çiğ yendiğinde kemik erimesini ve hatta kanseri önler. Fakat pişirildiğinde içerdiği oksalasid zararlı hale gelir, kireçlenme, damarlarda daralma, kansızlık, böbrek ve safra taşı yapar.
Kurutulmuş sebze ve meyveler ise hemen hemen taze sebze ve meyve sıfatlarını taşır. Bu sebeple kurutulmuş meyveleri kaynatarak komposto yapmak doğru değildir. Bunun yerine, kuru meyveler 4-7 saat suda bekletilerek bu su içilir, meyveleri yenir.
Meyve mutlaka yemekten ayrı olarak veya yemekten önce yenmelidir. Buna mukabil sebze yemekten önce ve yemekle beraber tüketilebileceği gibi, yemekten sonra da yenmesinde bir sakınca yoktur. Unutulmaması gereken nokta şudur: Yemekten sonra yenen meyve hazmolmadan mayalanır, ispirto, sirke asidi, gaz oluşturarak çeşit çeşit hastalıklara ve ayrıca siroz hastalığına sebep olur.
Meyve ve sebze, kabuğu soyulmadan birkaç çekirdeğiyle yenmelidir. Karpuz, limon gibi meyvelerin az da olsa bir miktarını kabuğuyla yemek faydalıdır. Balkabağı, patates, patlıcan, kırmızı pancar gibi sebzeler fırında veya közde kabuğuyla pişirilir.
Katı meyve ve sebzeler sıkılırken de mutlaka kabuğu ile sıkılmalıdır (elma, havuç vs.). Meyvelere şeker, süt, tuz eklenmez. Birkaç farklı çeşit meyve de birbiri ile karıştırılarak yenmez. Ancak aynı cinsten olanları, mesela portakal, greyfurt, limon ya da vişne, kiraz gibi meyveler, birlikte yenebilir. Yalnız, aynı cinsten olup da rengi farklı ise (mesela kırmızı ve yeşil elma) karıştırılarak yenmemelidir, gaz ve şişkinlik yapar. İki farklı meyve ancak 30 dakika-1 saat ara ile yenebilir.
Peygamberimiz Aleyhisselam taze hurmayı kaymakla, kuru üzümü ise ekmekle yerdi. Siz de sağlıklı iseniz, çilek ve hurmayı kaymakla, muzu balla yiyebilirsiniz. Veya ekmeğiniz doğal, rafine edilmemiş, katkısız undan, doğal maya ile yapılmış ve tandırda pişirilmiş ise, onu nar veya üzüm ile yiyebilirsiniz. Meyve sularını ve meyveleri birbiriyle karıştırarak ilaç olarak kullanmak ise ancak bu konuyu bilen hekim tavsiyesiyle mümkündür.
Her meyvenin tadında şüphesiz hikmet vardır. Böyle olmasaydı, Allah-ü Teala bütün meyveleri aynı tat ile yaratırdı. Bir meyvenin tadını tuzla, şekerle değiştirmeden önce bunu düşünmek gerekir. Sebzelerde de hüküm aynıdır.
Yetişme mevsiminde yenen meyve ve sebzeler hastalıkları iyileştirici özelliklere sahiptir, fakat mevsimi dışında yenen meyve ve sebzeler hastalık yapabilir. Mesela, buzdolabında dondurulduktan sonra oluşan kimyasal değişikliklerden dolayı kavun, elma veya armut, mayalanarak alkol, sirke veya aseton üretir, hazım ve metabolizma bozukluklarına, bağırsaklarda aşırı gaza neden olabilir. Ya da uzun zaman saklanan meyve ve sebzede toplanan hormon ve kimyasal maddelerin molekülleri parçalanırsa, bu yeni oluşum eskisinden daha da tehlikeli olabilir.
Meyve ve sebzenin en iyisi en taze olanı ve en yakın bahçe veya tarladan gelenidir. Bir ekolojik ortamda faydalı olan meyve veya sebze başka ekolojik ortamda yaşayan biri için beklenen faydayı sağlayamaz, çünkü ekolojik çevre ve insan bir bütündür.
Kurutulmuş meyve ve kuruyemişler Meyvelerin kurutulması sırasında renklendirici ve güve-böcek yemesine karşı koruyucu, bozulmayı önleyici özelliği olan Sodyum sülfit (E221) kullanılır. Araştırmalar sonucunda, sodyum sülfitin besin yolu ile alınmasının, öğrenme ve hafıza bozukluğuna sebep olduğu, beyin fonksiyonlarına zarar verdiği ve zamanla bu zararın daha da büyük boyutlara çıkmasının kaçınılmaz olduğu tespit edilmiştir. Kimyasal maddelerle kurutulmuş meyve ve kuruyemişler arasında canlı kurt bulmak mümkün değildir. Çünkü ilaçlanmış meyveyi hayvan, kuş, kurt, böcek ve sinek asla yemez, hatta mikrop bile dokunmaz. Pazardan bir şey alırken, hangi meyveye arı ve sinekler hücum ediyorsa, onu almak gerekir, çünkü o meyve ilaçlanmamıştır,- hangisine yaklaşmıyorsa, ona yaklaşmamak gerekir, çünkü o ilaçlanmıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) getirilen kuru hurma kurtlu ise, kurdunu ayıklardı ve yerdi.

Süt

Göğüsten emilen anne sütü, bebek için en doğal ve iki yaşına kadar zaruri olan yegane besindir. İnsan midesi sadece 1 yaşına kadar süt için enzim üretir. Fakat çocuk-anne arasında kan uyuşmazlığı varsa yani, anne sütünün proteinleri çocuğun vücudunun proteinlerine zıt geliyorsa, o zaman anne sütü çocuğun sağlığına karşı tehlike oluşturur. Böyle bir durumda çocuk için sütanne aramak gerekebilir.
Göğüsten sağılarak ve bekletilerek içirilen sütün hazmı ağırlaşır ve gerekli faydayı sağlayamaz. Her süt, inek sütü dahil, sağıldıktan hemen sonra ılıkken ve hiçbir şey karıştırılmayarak tüketilirse, ancak o zaman şifalıdır. Çünkü süt, yeni sağıldığında, hazmı kolaylaştıran mikroplar ve enzimler içerir. Sağıldıktan sonra bekletilirse, sütü bozan mikropların çoğalması, sütü sağlığa zararlı hale getirebileceği için kaynatılması gerekir. Sütün hazmını kolaylaştıran enzim ve mikroplar 43-54 derece ısıda ölürler. Böylece kaynatılmış sütün hazmı ağırlaşır.
Bir ineğin sütü diğer ineklerin sütüyle karıştırılmamalıdır. Karışık, pastörize edilmiş ve katkılı sütlerin faydasından çok zararı vardır. Yukarıda belirttiğimiz gibi insan, 1 yaşından sonra midesindeki süt hazım sistemini kaybeder. Artık süt, sütün kendisindeki ve bağırsaktaki mikroplar yardımıyla hazmolunur. Eğer kişi antibiyotik tedavisi görmüş ise, antibiyotik, zararlı mikroplarla birlikte bağırsaklardaki mikropları da yok ettiği için, süt hazmolunmaz, bozulmaya başlar. Bozulmuş sütteki kalsiyumdan vücut yararlanamaz. Bozulmuş süt vücutta aşırı balgam oluşmasına, kireçlenmeye ve sonuçta kemik erimesine, karaciğer, dalak ve damar tıkanıklığına, katarakta, sedef ve vitiligoya (alaca), safra ve böbreklerde taş oluşmasına, diş çürümesi ve diş etlerinin bozulmasına sebep olabilir (bilhassa kan grubu "O" ve "A" olanlar için). Farklı ineklerden sağılarak karıştırılmış, pastörize edilmiş süt ancak kaynatılarak, zencefil ile ve biraz ılıklaşınca bal ile karıştırarak içilebilir. Sütlü yemeğin üzerine zencefil veya tarçın serpilebilir. Zencefil, tarçın ve bal, sütün hazmını kolaylaştırır.
Bal ile içilen doğal süt rengi güzelleştirir, kilo aldırır. Yaşlı insanların kuru ve soğuk mizacına bal ile içilen süt iyi gelir. Kuruluğu azaltır, soğukluğu dengeler. Tümör ve kansere,- karaciğer, dalak, böbrek ve deri hastalıklarına,- baş ağrısı, kulak çınlaması ve baş dönmesi gibi hastalıklara süt zararlıdır. Bu hastalıklar için yalnız deve sütü faydalıdır.
Süt içecek değil, yemektir. Onu küçük yudumlarla, ağızda bekleterek içmek gerekir. Süt içtikten sonra hızlı hareket etmek, uyumak (bilhassa kan grubu "O" ve "A" olanlar için) veya bir şey yemek iyi değildir, bunlar böbrek ve mesanede taş oluşmasına sebep olur.
Karışık ve pastörize edilmiş süt için en iyisi kaynatıp yoğurt yapmaktır. Yoğurdun mayasındaki mikroplar sütün hazmedilmesini sağlar. Mikroplarla hazmedilen süt yoğurt olur ve vücut da onu rahatlıkla sindirebilir.
Salatalık ile yenen yoğurt yüksek ateşi düşürür.
Kaynatılmış yoğurt ishali, hatta kanlı ishali dahi durdurur. Fakat yoğurt kaymağından ayıklanarak kaynatılmalıdır.
Yağlı yoğurt yeni yanıklara, bilhassa güneş yanıklarına sürülürse, ağrıları dindirir ve kısa zamanda iyileşmesini sağlar.

Evde mayalanmış doğal yoğurt suyu:
Yoğurt suyu kanı temizler, karaciğer ve dalaktaki tıkanıkları açar, böbrek taşlarını eritir ve sarılığa çok iyi gelir.
Ayrıca, yoğurt suyu ile yapılan pansuman yaraları temizler ve kapatır, çillere sürülürse çilleri yok eder. Uçuğa sürülürse, kısa zamanda iyileştirir.
Aç karnına içilirse, gazı giderir, bağırsaklardaki doğal mikropların yaşamasına yardımcı olur.
Aşırı derecede zayıf olanlar güne yoğurt suyu içerek başlarlarsa, yoğurt suyu kanı temizleyerek, aşın sıcak safrayı soğutup azaltır. Bağırsakları ve dalağı rahatlatır. Hazmı kolaylaştırır ve kilo almaya yardımcı olur.
Saçlar yoğurt suyu ile yıkanırsa parlar ve çabuk uzar.
Eski alimler sütün yapısının, hayvanın rengine, boyuna, zayıf ya da şişmanlığına, vücut yapısına, etinin sert veya yumuşak oluşuna, diğer bir deyişle mizacına göre, değiştiğini bilirlerdi. Yani sütün özellikleri, hayvanın mizacı ile yakından bağlantılıdır. İnsanlarda ve bitkilerde olduğu gibi hayvanlarda da 4 farklı mizaç vardır. (İnsanlarda 4 mizaç ayrımına en uygun ayrım 4 farklı kan grubudur.) Bu yüzden her insan, her ineğin sütünü içemez. Ancak kendi mizacı ile aynı mizaca sahip ineğin sütünü tüketebilir. Bu, tıpkı annenin sütünün bazen çocuğuna uymaması gibidir. Bu yüzden bir ülkeye ait olan hayvan türünü başka bir ülkeden getirilen hayvan türüyle değiştirmek veya farklı ineklerden sağılan sütü karıştırarak tüketmek sağlıklı değildir, hatta bazen tehlikelidir.
Toplumumuzda, Peygamberimiz Aleyhisselam'ın "Süt içiniz!" emri yaygın olarak bilinmektedir. Fakat Peygamberimiz Aleyhisselam bunu, ömründe hiç suni yem yemeyen, sadece bir deve, bir koyun, bir keçiden veya bir inekten yeni sağılmış sütü içen ve hayatında hiç antibiyotik almamış insanlar için buyurmuşlardır. Günümüzde antibiyotik ile tedavi olmayan bir kimse bulunmadığı gibi, doğal beslenen hayvandan yeni sağılmış sütün tadını bilen insan da yoktur.
Süt üretimini artırmak için ineklere verilen büyüme hormonu, insandaki büyüme faktörünü (IGF-1) arttırabilir. Büyüme faktörü, hemen hemen bütün dokularda hücre üremesini kontrolsüz bir şekilde artırarak kansere neden olabilir.
Bu nedenle katkısız mandıra sütü ve ürünlerini tüketmek daha sağlıklıdır.

Peynir

Peynir, sütün suyu (yani yoğurttaki yeşil su) ayrıştırılarak elde edilir. Dolayısıyla peynir, süt ürünleri içinde hazmı en ağır olandır. Peynirin hazmını kolaylaştırmak ve kaybedilen yeşil suyu kompanse etmek için peyniri domates, salatalık ve yeşillikle tüketmek gerekir. Çiğ sebzeler hafif su içerdiği için peynirin hazmına yardımcı olur. Eski hekimler, "Peyniri yalnız yemek hastalık verir, lakin ceviz ile birleştirene şifa vardır", demişlerdir. Uzun ömürlü süt gibi bozulmayan peynirin, yani koruyucu madde katılan peynirin hazmı da ağır olur. Peynirin fazlası vücutta kireçlenme, böbrek ve mesanede taş, damarlarda tıkanıklık ve kemik erimesi yapar. En iyi peynirler koyun ve keçi peyniri, eski kaşar, tulum peyniri ve beyaz peynirdir. En ağır olanı taze kaşar ve krem peynirdir.
Türkiye'nin bazı bölgelerinde halk, peyniri küflendirerek yer. Küflenmiş peynir yeme geleneği olmayan bazı insanlar da küflü peyniri severler. Bunun sebebi kan grubu "O" olanların peyniri hazmetmekte zorlanmasıdır. Küflü peynirde oluşan mikroplar, peynirin hazmını kolaylaştırdığından, bu tür peynirin sindirimi daha kolay olmaktadır. Kan grubu "0" olanların peyniri haftada 2-3 defa ve 50-60 gramdan fazla tüketmemesi gerekir.

Tereyağı

Eski zamanlardan beri merhem ve ilaçlar için kullanılmaktadır. Mide ve bağırsakları rahatlatıcı, vücudu kuvvetlendirici özelliğe sahiptir.
"O" ya da "B" kan grubuna sahip sağlıklı insanlar haftada 2-3 defa tereyağı tüketebilir. Ancak tereyağı "A" ve "AB" kan grubu taşıyanların tabiatına uygun değildir. Onlar tereyağını hazmedemezler. Hazmedilemeyen kalıntılar sivilce, çıban oluşumuna ve damar tıkanıklığına yol açar. Nüfusunun çoğu "A" grubu kan taşıyan Tibet'te halk tereyağını küflendirerek yer.

Ekmek

Bütün vitaminler, enzimler, mikroelementler buğday tanesinin oğulcuğunda, kabuğunda ve kabuk altında toplanmıştır. Tanenin merkezinde ise sadece "derin uyku halindeki" nişasta vardır. Buğday ıslatıldığında, su, enzimleri eriterek, mikroelementleri ve vitaminleri canlandırır ve nişastaya akıtır. Enzimler nişastayı hafif şekere çevirerek, oğulcuğa gönderir. Oğulcuk harekete geçer, filiz çıkarır ve hayat başlar. Enzimlerin buğday kabuğunun içinde hapsedilmesi ve nişastanın uyku halinde tutulmasının hikmeti enzimlerin nişasta ile karışmaması, buğdayın zamanından önce filizlenmemesi ve yıllarca, hatta bin yıllarca bozulmadan saklı kalabilmesi içindir. Demek ki, buğdaydan un yaparken, kabuklan (kepeği) eleyerek atmak ve sadece ağır ölü nişastayı un olarak kullanmak cahillikten başka bir şey değildir. Peygamberimiz (s.a.v.) buna asla izin vermezlerdi. Sehl İbni Sa'd radiyallahu anh: "Resulullah aleyhissalatu vesselam vefat edinceye kadar, beyaz ekmek görmedim, elek görmedim" demiştir.
Beyaz undan yapılan ekmeklerin hazmı ağırdır, kanın asidini yükseltir, safra, böbrek ve mesanede taş toplanmasına, kılcal ve toplardamarlarda tıkanıklıklara sebep olur. Taze mayalı ekmek ise bağırsakta B vitamininin üretimini yapan mikroplan pasifize eder. B vitamini eksik o!an vücut, sinirsel dengesizliğe ve kansızlığa maruz kalır. Sıcak olarak yenen mayalı ekmek bir çok hastalığın, ayrıca, bağırsak kurtlarının oluşması için yeterli bir sebeptir. Mayalı ekmek piştikten en az 3 saat sonra yenmelidir. Fakat mayasız yufka veya doğal mayalı hamurdan yapılmış tandır çörekleri bazen sıcak da yenebilir.
Vücuda hayat veren ekmekler amarant veya nişasta buğdayı gibi eski buğdayın ince, kepekli ve taze unundan Ömer otu (şerbetçi otu) veya nohut mayası gibi doğal mayalarla tandırda pişirilen ekmeklerdir. Böyle bir ekmek hamurturuşla da yapılabilir. Hazır hamurdan bir parça alınarak bir sonraki ekmek yapılıncaya kadar saklanır. Tekrar hamur yapılacağı zaman maya olarak bu parça kullanılır. Bu hamurdan da bir parça saklanarak tekrar ekmek yapana kadar bekletilir. Hamurturuşla yapılan hamur geç kabarır. Örneğin, hamurturuş, hamura akşam konduğu taktirde, hamur ancak ertesi sabaha kabaracaktır. Ekmeğin hazmını kolaylaştırmak için, hamura tercihinize göre çörek otu, zencefil, anason, keten tohumu, kakule, dereotu tohumu, üzerine de susam ekleyebilirsiniz. Ekmek yapımında birçok farklı un birbirine karıştırılmamalıdır, çünkü bu, ekmeğin hazmını ağırlaştırır (buğday unu, çavdar veya arpa ile karıştırılabilir). Buğday ekmeğini arka arkaya 2 günden fazla yememek, çavdar, pirinç, arpa, yulaf unundan yapılan ekmekler ile dönüşümlü yemek gerekir. Ekmek, yağla, balla, reçelle ve yağlı sebze yemekleriyle yenebilir. Ancak et, balık, tahıl ve süt gibi yiyeceklerle yenen ekmeğin hazmı ağır ve sıhhate zararlı olur.
Büyüklerimiz buğday ya da arpa ununu su, yağ ve bal ile karıştırarak, küçük ekmekler yapar ve açık havada kurutarak yerlerdi. Böylece, başka yemeklere ihtiyaç duymadan sağlıklı bir şekilde 100 yıldan fazla yaşamışlardır. Ancak bugün eski buğday türleri, arpa, çavdar, kara buğday artık tarihe karışmıştır. Bunların yerini genetiği değiştirilmiş ve terminatör gen ile silahlandırılmış yeni tahıl türleri almıştır. Terminatör gen eklenen buğdaydan ertesi sene için tohum almak mümkün değildir.
Genetiği değiştirilmiş buğdaylar, (tip 405-550 gibi) yüksek miktarda yapışkan albümin içerdiği için, hazmı ağırdır (bilhassa kan gurubu "O" olanlar için). Bu tür buğday ürünlerini yalnızca bütün tahılları çok iyi hazmedebilen kan grubu "A" ve "AB" olanlar hazmedebilirler. Kan grubu "B" olanlar bu buğday ürünlerini hazımda zorlanırlar. Kan grubu "0" olanlarda, buğdayın yapışkan albümini mide zarını aynen soyar gibi etkiler, mide asidinin yükselmesine, gastrit, ülser,
H. Pylori enfeksiyonuna, damar tıkanıklığı ve ateşli hastalıklara, kandaki PH dengesizliğine, alerji, romatizma, mantar, astım ve deri hastalıklarına neden olabilir. Un için kullanılan katkı maddeleri ve ekmek yapımında kullanılan genetiği değiştirilmiş maya, ekmeğin zararını daha da arttırır.
Unda kullanılan katkı maddeleri:
· Yapışmayı önleyiciler: Oxysterin, Oleic asit, Gliserin (yağlardan elde edilir), Amylase (domuz midesi, küf mantarı veya GM bakterilerden elde edilir), Cystein/Cystin (insan, domuz ya da at kılından veya GM bakterilerden elde edilir).
· Beyazlatıcı ve nem tutucular: E171 (Titanyumdioksit), E173 (Alüminyum kaynaklı katkı).
· Koruyucular: Ascorbikasit, tuz.
· Kabartıcı: Sodyum karbonat.
· Sıkıştırıcı: Kalsiyum karbonat-tebeşir. ("Katkı maddeleri" bölümüne bakınız.)

Et

Her hayvanın genci, erkeği, siyahı ve yağlısının omuz, sırt ve kemiğe sarılmış eti daha lezzetli, daha hafiftir. Her hayvanın sağ yanındaki et sol yanındakine nazaran daha lezzetlidir. Kırmızı koyunun eti siyah koyunun eti kadar lezzetli, hazmı ise daha kolaydır. Beyaz koyunun eti hafif, gri koyunun eti ağırdır. Bir yaşındaki siyah, yağlı ve erkek keçinin eti lezzetli ve hafiftir. Kuzu, oğlak ve buzağı eti en iyi ve en hafif etlerdir. Oğlak eti, kuzu etinden daha kolay hazmedilir ve daha az kalıntı bırakır. Kurutulmuş etin hazmı ağırdır, fakat buzdolabında beklemiş etten daha iyidir. Peygamber efendimizin at eti yemeye izin verdiği, fakat eşek etini yasakladığı sabittir.
Allahü Teala, En'am suresi, 146. Ayet'te "Yahudilere tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık. Sığır ve koyunların ise, sırtında veya bağırsaklarında bulunanlar, ya da kemiklerine karışanlar dışındaki iç yağlarını (yine) onlara haram kıldık" buyuruyor. Onlara kırmızı et yasaklandığına göre, eti hazmedebilme kabiliyeti de kısıtlanmış veya kaldırılmış olmalıdır. Bilim adamlarının yaptığı son araştırmalar bunu tasdik ediyor. Gerçekten kırmızı eti hazmetmekte zorlanan veya tam hazmedemeyen bir gurup insan vardır ki bunlar kan gurubu "A" olanlardır. Onların midesi etin hazmını sağlayan asidi o kadar az üretir ki, kırmızı eti parçalayamaz. Türk nüfusunun büyük çoğunluğunun (bilhassa Karadeniz ve Ege bölgesinde yaşayanlar) kan gurubu "A"dır. İlginç olan, Karadenizlilerin çoğu dana iç yağı kullanır fakat eti sevmezler.
Peygamberimiz (sav.): "Sığır ve dana eti devamlı yenilecek olursa: Alaca (vitiligo), sedef (psoriazis), cüzzam (lepra), fil hastalığı ve daha birçok hastalıkları meydana getirir" buyurmuştur.
Bu ayet ve hadisten ve yapılan bilimsel araştırmalardan anlaşılıyor ki midesi az asit üretenler (kan grubu "A") bu eti hazmedemez, sadece çürütür. Çürümüş et kalıntıları kılcal damarları tıkar, kanser, cüzzam, sedef, vitiligo, varis ve fil hastalığı gibi hastalıklara yol açar. Bu sebeple kan grubu "A" olanların tavuk, hindi, keklik, oğlak ve kuzu eti gibi daha az mide asidiyle parçalanan etler ve balık tüketmesi gerekir.
Bütün yabani etlerin en güzeli ceylan yavrusu eti ve tavşan etidir. Tavşan eti idrarı artırır, böbrek ve mesanedeki taşları parçalar (özellikle "B" ve "AB" kan gurubu taşıyıcıları için faydalıdır).
Dana eti insan tabiatına sertlik, koyun eti ise yumuşaklık verir. İnek, keçi ve deve etinin hazmı zordur. Bu tür etleri, midesi çok asit üretenler (kan grubu "O" ve "B" olanların midesi) kolaylıkla hazmeder.
Kurban eti insan vücudu için mükemmel bir temizleyici niteliğindedir.
Yiyene ishal yapabilir, ateşi yükseltebilir ve eklemleri şişirebilir. Bu, kurban etinin tesiriyle oluşan, iyileşme belirtileridir. Kesildikten üç gün sonra et kurban eti olma özelliğini, şifa özelliğini kaybetmeye başlar.
Et, işitme ve görme duyusunu geliştirir, aklı ve vücudu güçlendirir.
Közde, fırında pişirilmiş et, kaynatılarak pişirilmiş etten daha kuru olur. Onu çiğ yeşil sebze ile yemek gerekir. Biber, defne veya ardıç yaprağı, sarımsak, soğan, zencefil, kekik, kimyon ile pişirilmiş etin sıfatı baharatların sıfatlarıyla zenginleşir. Eti ekmekle değil, yeşil yapraklı sebzelerle yemek gerekir. Bu etin hazmını kolaylaştırır ve eti hazmedemeyenler için zararını azaltır. Bir hayvanın eti diğerinin eti ile veya bir hayvanın eti, diğer hayvanın yağı ile karıştırılmamalıdır. (Sebep "Süt" bölümünde anlatılmıştır.) Etli yemek yapılacağı zaman, bu yemeği o etin yağında pişirmek en iyisidir, çünkü et ve etin yağı birlikte kolay hazmedilir. Et, kendi yağından başka, hayvanı veya bitkisel yağı özümsemez. Hayvansal yağ da etsiz kolay sindirilemez.
Sosis, salam, pastırma, sucuk gibi işlenmiş et ürünlerini ise, en az iki sebepten dolayı yemek mümkün değildir. Birincisi, bu ürünlerde farklı hayvanların eti ve yağı karıştırılıp kullanıldığı için, ikincisi, bütün işlenmiş et ürünlerinde katkı maddesi olarak sodyum nitrit ve sodyum sülfit kullanıldığı için. ("Katkı maddeleri" bölümüne bakınız.)
Hayvanın yağı, özellikle iç yağı ve koyunun kuyruk yağı, yemeklerde ve ilaç yapımında, kemikleri ise şifalı çorbalar hazırlamak için kullanılır. Sonbahar ve kış mevsiminde et yemek, ilkbahar ve yaz mevsiminde ise etten sakınmak sağlığa daha uygundur. Sağlıklı insan haftada 1-2-3, hatta 5 defa et yiyebilir. Peygamberimiz Aleyhisselam "Şüphesiz et, yemeklerin efendisidir" buyurmuştur. Ancak Peygamberimiz Aleyhisselam'ın "Devamlı et yemek ve et çorbasına devam etmek sıkıntı verir, kalbi katılaştırır" buyurduğu da malumdur.
Etin cinsiyle beraber hayvanın nasıl kesildiği de son derece önemlidir. "Allah, size ölü hayvanı, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesileni haram kıldı". Bakara Suresi 173
Allah (c.c.) bu yasağı Kur'an-ı Kerim'de birkaç yerde tekrarlamaktadır. Elektroşok verilerek kesilen hayvanın eti ölü hayvanın eti gibidir, sadece detaylar farklıdır. Bu şekilde kesilen etin zararını anlamak için şöyle bir misal verilebilir:
Mükemmel donanımlı bir şehir düşünün. Şehrin savunma sistemi çok güçlü tek bir bilgisayarla yönetiliyor. Binlerce hatta milyonlarca kimyasal, biyolojik, çeşitli toksinler üretebilen, genetik mutasyonlara uğratabilen ve aklınıza gelebilecek her çeşit silah bu bilgisayara bağlı. Bu şehri işgal etmek isteyen akıllı birisi, savunma sisteminin merkezi olan bilgisayar ile savunma aletleri arasındaki bağlantıyı keserek şehre hiçbir zarar vermeden şehri, bütün güzellikleriyle olduğu gibi alır ve kullanır. Ancak akılsız birisi direkt bilgisayarı bombalamaya başlar. Bilgisayar bozulur ve buna bağlı silahlar kontrolsüzce şehir halkını ve yerleşim alanlarını tahrip eder. Halk zehirlenerek, şişerek, delirerek ölür veya yaralanır, yerleşim yerleri de harap olur. İşgal edicilerin elinde kokuşmuş, harap olmuş, sağlığı tehdit eden leş dolu bir şehir kalır.
Bu misalde bilgisayarın bağlantısını kesenler doğru davrananlardır, yani beyne giden ana damar ve sinirlerin bağlantısını kesme suretiyle hayvanın kanını akıtanlardır. Bu durumda beyin bir anda kansız kalarak bayılır ve hiçbir tepki vermez. Fakat bütün kan dışarı atılana kadar kalp çalışmaya devam eder ve böylece hayvanın eti kanda dolaşan ve eti zehirleyen tüm maddelerden temizlenir. Elektroşok ile bayıltıldıktan sonra kesilen hayvanın etine gelince. Elektroşok hayvanın kalbini durdurur veya korkunç bir aritmiye uğratır,- fakat beyin çalışmaya devam eder ve bedeni savunmak için yüksek miktarda, farklı hormon ürettirir. Kan hareketsiz olduğu için içinde bulunan toksinleri, hormonları, atıkları, mikroplan, kokuşmuş gazları kemiklerde ve eklemlerde bırakır, etlere sızdırır. Et de leş sıfatlarına bürünür.
Yukarıda gördüğümüz gibi Allah (c.c.) kırmızı eti sadece yahudilere yasakladı, ancak ölü hayvanın etini, kanı ve domuz etini tüm insanlara yasakladı. Bilim adamlarının yaptığı araştırmalar sonucunda hiçbir insan topluluğunda domuz eti için hazım sistemi olmadığı ortaya çıktı.
Her hayvanın sindirim sistemi her birine özel olarak verilen rızka uygun yaratılmıştır. Bu sebepten ötürü hayvanlar sadece onlara özel rızıkları hazmedebilirler. Doğal beslenen hayvan sağlıklıdır, onun eti, yağı, kemikleri temizdir. Fakat çağımızda hayvanlar fabrikalarda hazırlanan ve hormon, antibiyotik, GM bakteriler ile üretilmiş protein, vitamin ve diğer GM bazlı katkı içeren yemlerle ve genetiği değiştirilmiş ürünlerle beslenmektedir. Hatta, yem olarak, bayat, bozuk, ve karışık yemek artıkları, tarihi geçmiş cips, bisküvi, kek, şeker ve benzeri şeyler marketlerden toplanarak verilmektedir. Neticede insan gibi hastalanan hayvan, tıpkı insan gibi ağır ilaç tedavisi görmeye başlar. Ve bu hayvanın eti, yağı, kemikleri yukarıda anlattığımız faydalardan yoksun kalır, hatta sağlık için tehdit oluşturur. Bu nedenle et alırken, özellikle kemik, yağ, karaciğer, böbrek, kalp ve beyin tüketirken, bunlardan henüz etkilenmemiş genç hayvanların etini tercih etmek gerekir.
2007 yılının baharında, ilk defa klonlanmış hayvanların eti ve sütü ABD marketlerinin raflarında yerlerini almıştır. Bu hayvanların etleri ve sütleri uzun zamandan beri bazı üçüncü dünya ülkelerinde ucuz ürün olarak satılmaktaydı. Klonlanmış inek, domuz ve keçiler konusunda yetkililerin savunduğu tez, bu hayvanlardan elde edilen ürünlerin, her gün tükettiğimiz normal ürünlerle aynı kalitede olduğu ve hiç bir zararının olmadığı yönündedir. Bu da klonlanmış etin market raflarında yerini almasında hiç bir sakıncanın görülmediği anlamını taşımaktadır. Üstelik bilim adamları bu tip ürünlerin ambalajlarında hangi yolla elde edildiklerini bildiren etiketlere gerek olmadığını da düşünüyor.
Klonlanmış hayvanlar üzerinde çalışan bilim adamları insanların yıllardan beri renklendirici, aroma, tatlandırıcı, et yerine GM soya kıyması gibi yapay gıda tüketmeye alıştığını ve sentetik yiyeceklerin insanlara hiçbir zarar vermediğini iddia ediyor. Fakat sonuçları tam araştırılmadığı için bu ürünlerin vereceği maddi zarar henüz belli değildir. Ancak manevi zararı açıktır. Nisa suresi, 118-119 Ayet'te anlatılan usulle yetiştirilen hayvanların eti ve sütü muhakkak haramdır. ("GMO" bölümüne bakınız.)

Tavuk

Horozun iyisi henüz ötmeyeni, tavuğun ise yumurtlama dönemine ulaşmayanıdır. Kekik, kimyon, karanfil ve dereotu ile pişirilen horoz eti eklem ağrısına, gaza, mide ve bağırsak iltihaplarına iyi gelir. Tavuk eti aklı güçlendirir, meniyi artırır. Doğal beslenen tavuğun yağı ve suyu yemekler için kullanılabilir. Ancak hormon, antibiyotik, vitamin ve diğer kimyasal ilaçlarla ve hazır, katkılı yemlerle yetiştirilen tavuğun etini, yumurtasını ve yağını kullanmak doğru değildir. Doğal da olsa, tavuk etinin hazmında ve emiliminde zorlanan bir grup insan vardır ki bunlar kan grubu "B" ve "AB" olanlardır. Tavuk etinde onlar için zararlı bir protein bulunmaktadır. Bu protein bağışıklık sistemini zayıflatır ve hastalıkları tetikler.
Yumurta
Taze doğal yumurtanın beyazı çiğ olarak içildiğinde zehirlenmeye, ses kalınlığına ve kısılmasına iyi gelir. Protein, doymamış yağ ve mineral kaynağı olan yumurtayı herkes tüketebilir. Yapılan çalışmalar, taze yumurtanın kalp hastalıkları ve yüksek kolesterolle ilişkisi olmadığını ortaya çıkarmıştır.
En iyi yumurta doğal beslenen tavuğun, yumurtlama dönemi başında yumurtladığı ve 1-3 günlük taze yumurtadır.
Haftada bir-iki defa yumurta yemek yeterlidir. Fakat yumurta sevenler haftada üç-beş defa taze doğal yumurta yiyebilirler. Taze yumurtayı çiğ olarak, veya yağ içinde yarı pişirerek, veya 3 dakika kaynatarak yemek faydalıdır. 5 dakika kaynatarak da yenebilir. Bu şekilde yenen yumurta alerji yapmaz. Fakat 5 dakikadan fazla kaynatılan veya 10 günden daha bayat olan yumurta zararlıdır. Unlu gıda mamulleri ve bisküvilerdeki yumurta tozu yani bayat yumurta, pastörize edilmiş yumurtalar ve buzdolabında aylarca beklemiş yumurtaların proteinleri kan dolaşımına geçerek, ağır zehir gibi çalışmaya başlar, böbrekleri olumsuz etkiler ve vücut ona karşı şiddetli alerjiyle tepki verir.
Yumurtanın tazeliği şu şekilde tespit edilir:
Bir kabın içine tuzlu su doldurup yumurta suya bırakılırsa taze yumurta kabın dibinde yatay halde durur. Yumurta kabın içinde dik dursa, orta tazeliktedir. Ancak suyun üzerinde yüzen yumurta bozulmuş demektir.
Taze yumurta kırıldığı zaman yumurta akı saydamdır, sarısı dağılmamış esnek ve kubbelidir.
Bayat yumurtaların hava boşluğu büyümüş ve içi bozulmuştur, sallandığı zaman ses çıkarır.
Tavuk yemi: Bugün tavuk yemi genetik yapısı değiştirilmiş mısır, soya ve buğday gibi tarımsal ürünlerden üretilmektedir. Tavuk yemine GM mikroplar ile üretilmiş protein, vitamin, enzim, hormon ve antibiyotikler, bozulmayı önleyiciler (formaldehit ve nitrat-nitritler gibi) ve pek çok katkı maddesi eklenir. Yumurta sarısının daha sarı, kabuğunun renkli olması için, yeme renklendirici E161 (Xanthophyl) de eklenir. Xanthophyl üzerine araştırmalar yetersizdir ve etkisi bilinmemektedir. Ancak tavuğun yağında ve yumurtada bu maddeye rastlanmıştır. ("Katkı maddeleri" bölümüne bakınız.)

Yağlar

İnsan vücudunun yağa ihtiyacı vardır: Bütün hücre duvarları yağ içerir. Yağ, iç deri altında, organların ve kasların çevresinde toplanarak depolanır ve onları dışarıdan gelen tehlikelerden korur. Vücut ısısını ve su kaybını kontrol altında tutar. Deri altındaki yağ, deriye esneklik ve güzellik verir, yara ve iltihaplanmalardan korur. Saçları, kılları, deriyi yumuşatır ve parlatır. Yağda eriyen vitaminleri ve besleyici maddeleri taşır, emilimine yardım eder. Mideyi yavaş terk ettiğinden doygunluk hissi verir.
Omega-3 ve Omega-6 çoklu doymamış yağlar, hücre zarlarının yapısı, hücre büyümesi ve bölünmesi, kanın pıhtılaşması, kan basıncı ve kolesterol seviyesinin dengelenmesinde,- damarlarda kan pıhtılaşması ve yağ birikmesinin önlenmesinde, damarlardaki hasarların azaltılması ve düzeltilmesinde ve bağışıklık sisteminin çalışmasında yardımcı olur.
Omega yağların ideal kaynaklan zeytinyağı, ceviz ve ceviz yağı, keten tohumu ve yağı, yağlı balık, taze köy yumurtası, semizotu ve tohumu, ısırganotu ve tohumu ve bütün yeşil yapraklı sebzelerdir.
Soya yağı ve ayçiçek yağı da omega yağlan açısından zengindirler fakat artık bu sınıf yağlar kategorisinden çıkmış durumdadırlar. Çünkü soya yağı ve ayçiçek yağı üretiminde sadece GM tohumu kullanılmaktadır.
GM mısır, GM ayçiçek ve pek çok GM tohumdan elde edilen sıvı yağlar, hidrojenize edilmemiş dahi olsalar, sindirilemezler. Çünkü tabiatta mevcut olmayan, yaratılmamış yiyecek için sindirim sistemi de yaratılmamıştır. ("GMO" bölümüne bakınız.)
Bitkisel yağlar eskiden soğuk sıkıştırma işlemi ile çekirdeklerden ve tohumlardan elde edilirdi.
Bugün ise yağ ekstraksiyonu sıkıştırma makinelerinde, 110°C ısı, toksik kimyasal yağ çözücüler ve yüksek basınçla yapılır.
Uygulanan bu ısı, basınç ve kimyasal çözücüler, doymamış yağ asitlerinin karbon bağlarını koparır, serbest radikaller oluşturur ve serbest radikallerden korumakla görevli olan E vitaminini ortadan kaldırır. Bu işlemden geçen keten tohumu yağı, ayçiçek yağı ve mısırözü yağı gibi bitkisel yağlar kanser, şeker hastalığı, karaciğer hastalıkları ve beyin rahatsızlıklarına yol açabilir. Ekstraksiyondan sonra bazı yağlara hidrojenleştirme işlemleri yapılır. Margarinler, hidrojenize bitkisel yağlar ve kısmen hidrojenize bitkisel yağlar bu gruba girerler.
Hidrojenize edilmiş sıvı yağlar
Ayçiçek yağı, mısır yağı, pamuk yağı gibi yağlar yanma derecesini yükseltmek, yağı dayanıklı hale getirmek ve yağın raf ömrünü uzatmak için hidrojenize edilir. Hidrojenize etmek, sıvı yağların moleküler yapısına yüksek basınç ortamında, katalizör ile hidrojen atomları ekleyerek, sıvı yağların kimyasal formülünü değiştirmektir. Yağlar doğal bile olsalar bu işlemden sonra yiyecek özelliğinden çıkarlar. 1940'lardan bu yana yapılan araştırmaların da gösterdiği gibi hidrojenleştirme sonucu elde edilen bu yağlar kanser, kalp ve damar hastalıkları, diyabet, obezite, yüksek kolesterol ve bağışıklık sistemi hastalıklarına kadar uzanan birçok sağlık probleminin kaynağıdır.
Margarin üretilirken ayçiçek, soya, hurma ve pamuk yağı gibi farklı bitkisel yağlar birbiriyle karıştırılır ve nikel katalizör ile hidrojenize edilir. Bu arada yağda eriyebilen gliserol ve lesitin (Domuz gliserol ve lesitini olabilir) gibi emülgatörler, A, D, E vitaminleri ve ayrıca margarine tad ve kokusunu veren tereyağı aroması, zeytin aroması gibi doğala özdeş aromalar eklenir. Sitrik asit, laktik asit, potasyum sorbat gibi çeşitli koruyucu maddeler, su, yağsız süt tozu, tuz katılır ve karıştırılır. Bu işlem sonucu elde edilen margarinin kimyasal yapısı ile plastiğin kimyasal yapısı arasında sadece 1 molekül farkı vardır. Sentetik madde sıfatlan taşıyan margarini, insan veya hayvan sindirim sisteminin hazmetmesi imkansızdır.
Genetiği değiştirilmiş tohumlardan elde edilen yağlar, hidrojenize edilmiş sıvı yağlar ve margarin
· Hazmedilemez ve vücutta birikir.
· Karaciğeri bozar, sivilceleri çoğaltır.
· Kötü kolesterolü yükseltir, iyi kolesterolü düşürür,
· Kılcal damarlarda sert tıkanıklıklar oluşturur, damarlarda birikir, damarları daraltır ve tıkar.
· Kan basıncının yükselmesine sebep olur.
· Atheroskleroz ve koroner kalp hastalığı ve kanser riskini beş katına çıkarır. ,
· Anne sütünü azaltır ve kalitesini düşürür.
· Bağışıklık sistemini zayıflatır.
· İnsülin aktivitesini düşürerek kandaki şekerin yükselmesine sebep olur.
Kızartıldıktan sonra bekletilen yağda ya da işlenmiş gıdalardaki yağda, yağ oksidasyonu ile toksik özellikte peroksitler ve serbest radikaller oluşabilir ki bu daha büyük tehlikelere yol açar. Bu nedenden kavrulmuş ve bekletilmiş kuruyemiş, cips, bisküvi, yağda kızartılmış ve bekletilmiş hazır yiyecekler ve bir defadan fazla kızartmada kullanılan yağları tüketmemek gerekir. Kuruyemiş, kavrulur kavrulmaz, patates kızartması ise hiç olmazsa, kullanılmamış yağda kızartılarak beklemeden yenmelidir.
Doğal bitkisel yağları da pişirme sırasında serbest radikaller oluşturduğu için, çiğ olarak kullanmak gerekir.
Hayvani yağlar yani doymuş yağlar ise sanıldığı kadar tehlikeli değildir. Eti kendi yağı ile pişirmek ve yemek etin daha kolay hazmedilmesini sağlar. Et kendi yağından başka bir yağı özümsemez. Hayvan iç yağı ve kuyruk yağı da etsiz kolay hazmedilemez. Kan grubu "O", "B" ve "AB" olanlar, doğal beslenen hayvanların yağını eti ile birlikte rahatlıkla kullanabilirler. Fakat, hayvani yağı hazmedemeyen "A" grubu taşıyıcıları, hayvani iç yağı sadece ilaçlar için ve ara sıra yemekler için kullanabilirler (karalahana yemeği için kullanılan inek iç yağı gibi).
Beynimizin yaklaşık %60'ı yağ asitlerinden oluşur. Bunun yarısı doymamış yağ asitleri, diğer yarısı da doymuş yağ asitleridir.
Doymuş yağlar, hücre zarının yüzde 50'sini oluşturur ve hücre metabolizmasında önemli rol alır.
Kalsiyum mineralinin kemiklere taşınmasını, karaciğerin toksinlerden korunmasını sağlarlar ve iyi kolesterol (HDL) miktarını arttırırlar. Sindirim sistemi organlarını zararlı bakterilere karşı savunur, bağışıklık sistemini kuvvetlendirirler.
Doymuş yağlar ısıtma ve pişirme işlemlerinde bozulmazlar. Onun için kızartma ve kavurma işlemini bu yağlarda yapmak daha doğrudur.
Ancak, doğal beslenmeyen hayvanların yağı zararlıdır. Çünkü hayvan vücudu da tıpkı insan vücudu gibi yetersiz hazımdan sonra oluşan kalıntı ve zehirleri yağda depolar.
Sıhhatli insanın haftada 2-3 defa yağ yemesi yeterli olabilir. Yağ tüketilmezse de vücut kendi yağını üretir. Fakat Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "40 güne kadar et ve yağlı yememeye devam etmek, ahlakı bozar, tabiatı değiştirir", buyuruyor. 40 günde bir defa, hatta haftada iki-üç defa yağ yiyen sağlıklı insanlar için, yağın hayvansal ya da bitkisel olması önem taşımaz. Fakat her gün yağ yiyenler, hayvani yağları değil, zeytinyağını tercih etmelidir.
Fazla ve zararlı yağ damarlarda küçük kütleler oluşturur. Bu kütleler kanla dolaşırken, kolesterolle kaplanmaya başlar (poşetlenir) ve derinin yağ bezlerine gönderilir, oradan sivilce ve çıbanlar şeklinde deri üzerine çıkar. Kandaki fazla yağın sivilce ve çıbanlar şeklinde vücuttan atılması en zararsız yoldur. Bundan daha kötüsü, kandaki fazla yağın "kolesterollü poşetler" halinde damarların duvarlarına yapışarak, kireçle kaplanmasıdır. Böylece çimentolaşmış damar çeperleri sertleşir, kalınlaşır. Neticede, damarlar daralarak, kan akımı yavaşlar, kan koyulaşır ve mecburen tansiyon yükselir. Kan, daralan damarlardan organlara yeterli miktarda ulaşamaz hale gelir,- organlar oksijenden ve zaruri besinlerden mahrum kalarak zayıflar. Damarın tıkandığı yerde damar patlaması veya nekroz yani doku ölümü oluşur. Nekrozun meydana geldiği bölgede ise kanama, yara, iltihaplanma ve sertleşme olur.
Yüksek kolesterolden kurtulmak için, kolesterolü ilaçla düşürmek yerine, iyileşinceye kadar sadece zeytinyağı yemek, beslenmeyi düzeltmek, sarımsaklı ilaç içmek ve karaciğeri temizlemek gerekir.

DOĞAL İLAÇLAR

"Allah Teala Hazretleri hastalığı da ilacı da indirmiştir. Ve her hastalığa bir ilaç var etmiştir. Öyleyse tedavi olun. Ancak haram olan şeyle tedavi olmayın."
Hadîs-i Şerif
Tabib Allah Teala'dır. Her ne kadar sen, başkalarının bulduğu bazı ilaçlarla tedavi etsen de.
Hadis-i Şerif
"Ölüm dışında hiçbir hastalık yoktur ki çörek otunda onun için bir deva bulunmasın."
Hadis-i Şerif

Acı kavun Ecballium elaterium

(Cırtatan kavunu, Ebu Cehil kavunu, Çakal kavunu, Eşek hıyarı)
Kabuk ve çekirdekleri çok zehirlidir. Asıl kullanılacak kısmı ise, suyu ve etli kısmıdır. Olgunlaşmamış, daha yeşil iken toplanırsa, zehirli, ishal edici ve kusturucudur. Kurutulmuş ve öğütülmüş kabuğun 1 gramı, tohumunun yarım gramı, ya da kökünün 1 gramı yutulursa, öldürücü olabilir. Bir dal üzerinde bir tane bulunursa, daha da zehirli olur. Zehirleyici maddesini zayıflatmak için bal veya şeker ile karıştırılmalıdır. Hem tazesi hem kurusu ilaç olarak kullanılabilir. Acı kavunun suyu, meyvesi (çekirdeksiz), yaprakları ve kökü kurutulur ve saklanır. Acı kavun suyu, yapraklarının suyundan daha kuvvetlidir. Sararmış ve olgunlaşmış acı kavunlar en iyisidir. Acı kavunun suyu mükemmel bir temizleyici ve eritici olup, derin tabakalarda depolanan ve yıllarca saklanan fazlalıkları ve zararlı maddeleri söküp dışarı atar. Felce, kaşıntıya, karaciğer hastalıklarına, hatta siroza, böbrek ve mesane hastalıklarına, romatizma, gut ve kadın hastalıklarına çok iyi gelir. Kan ve safrayı inceltir,- baş ağrısını ve migreni geçirir. Yılan ve akrep sokmasına karşı panzehirdir. Fakat hamilelerin kullanması önerilmez çünkü ceninin düşmesine sebep olur.
Acı kavun ağız yoluyla, vajinaya koyularak, kulağa damlatarak, buruna çekilerek veya cilde sürülerek kullanılır:
· 2/3 oranında zeytinyağı, 1/3 oranında acı kavun suyu karıştırılıp kısık ateşte acı kavun suyu buharlaşana kadar kaynatılır. Bu yağdan kulağa 3-5 damla damlatılırsa, kulak ağrılarına ve çınlamasına iyi gelir.
· 50 gr. taze acı kavun kökü ince kesilir ve 500 gr. su ile kısık ateşte 5 dakika kaynatılır. 15 dakika beklettikten sonra süzülür ve bir çorba kaşığı bal ile karıştırılır. Her gün bu suyun 150 gramı gün boyu yudum yudum içilirse hepatit ve siroz hastalığına, ağrı-sızıya, kan pıhtılaşmasına, fil hastalığına çok iyi gelir.
· Acı kavunun içi boşaltılır, içine bal doldurulur. Üstünü kapatacak kadar su konarak kısık ateşte 15 dakika kaynatılır. 7-10 gün boyunca, 3 taneden başlayıp artırarak her gün 5 tane aralıklarla yenirse, ruh hastalıklarına ve saraya iyi gelir.
· Acı kavun ve sirke yarı yarıya kaynatılıp gargara yapılırsa, diş ağrısını azaltır, diş etlerini kuvvetlendirir, diş çekimini kolaylaştırır.
· 14 gün boyunca her gün 5 tane acı kavun yaprağı 1 bardak su ile kısık ateşte 3 dakika kaynatılır. Soğuyunca bal veya şekerle tatlandırılıp yudum yudum içilse veya hergün cilde 6-10 tane acı kavunun suyu sürülüp ovuşturulsa sinir, eklem, siyatik, gut ve kulunç ağrılarına, böbrek ve idrar yollarına iyi gelir. Fil hastalığı ve cüzzamın ilerlemesini durdurur.
· Acı kavun yaprakları dövülür, ateşli şişliklere sarılır ve üzeri yağlı kağıt ile kapatılarak sabitleştirilir ve 5-6 saat bekletilirse şişlikleri olgunlaştırıp çözer. Urlara uygulanırsa, urları küçültür. Ciltteki lekeleri giderir, felce ve yüz felcine çok iyi gelir.
· Kurutulmuş acı kavunun kökü öğütülür ve arpa veya çavdar unu ile cıvık bir hamur yapılır. Bu hamur eklem ve göğüs şişliklerine sarılır, üzerine yağlı kağıt yapıştırılır ve bezle sabitleştirilip 12-24 saat bekletilir.
· Acı kavunun 100 gr. kuru meyvesi alınır 500 gr. su ile (200 gr. su + 300 gr. doğal sirke karışımıyla daha da etkili olur) kısık ateşte 15 dakika kaynatılır ve biraz soğutularak süzülür. Daha sonra bu suyla bir bez ıslatılarak, ağrıyan eklemlere sarılır ve 4-5 saat bekletilir.
· Acı kavun suyunun, su veya süt ile yarı yarıya karışımı avuç içine dökülür ve başı öne doğru eğik tutarak, genize kadar bir defa çekilir,- 3-4 saniye bekledikten sonra bırakılır. Yarım saat-4 saat sonra hapşırma ve şiddetli bir şekilde burun akıntısı başlayıp 1-3 gün sürebilir. Kronik olan baş ağrısını, migreni, sinüziti, beyin damarlarındaki tıkanıklığı ve kireçlenmeyi, ciltteki ve gözlerdeki sarılığı giderir.
Acı kavunun miktarı kişinin bünyesine göre değişir. Genelde, kan grubu "0" ve "B" olanlar acı kavuna çabuk ve şiddetli tepki verirler. Onlar acı kavun suyunun su veya süt ile yarı yarıya karışımını kullanabilirler. Akıntı başlar fakat yeterli miktarda değilse, 2/3 acı kavun suyu + 1/3 su karışımı,-bu da yeterli gelmezse 3/4 acı kavun suyu + 1/4 su karışımı denenebilir. Fakat kan grubu "A" olanların mizacı acı kavuna çok uygundur. Bu sebepten onlar başlangıçta 3/4 acı kavun suyu + 1/4 su karışımını sonra da saf acı kavun suyunu kullanabilirler.
Kan grubu "AB" olanlar ise çok farklı tepki gösterebilir. Onlar aynı sonuca ulaşmak için acı kavun miktarını birkaç defa deneyerek ve kademeli olarak yükselterek kullanmalıdırlar. En küçük dozdan (1/3 acı kavun suyu + 2/3 su) başlamalı ve bir-iki gün ara ile, etkili dozu bulana kadar denemeye devam etmeliler. Denemelerin arası mutlaka 1-2 gün olmalıdır.
· 2 çorba kaşığı ısırganotu tohumu + 1 çorba kaşığı hardal tohumu öğütülür. 1 çorba kaşığı yeni sıkılmış acı kavun suyu + 200 gr. bal ile iyice karıştırılır. Günde 2-3 defa 1 tatlı kaşığı yutulur. Mükemmel bir balgam söktürücüdür ve akciğerleri temizler.
· Acı kavun yapraklarının suyu tülbentten süzülerek veya 1/3 acı kavun suyu + 2/3 su karışımı 1-2 damla kulaklara damlatılır. Kulakları temizleyip, ağrısını giderir. 1 tatlı kaşığı acı kavun suyu + 1 tatlı kaşığı bal + 2 tatlı kaşığı zeytinyağı karışımı şişmiş bademciklere sürülür.
· 1 çay kaşığı öğütülmüş çörekotu + 2 çay kaşığı taze sıkılmış acı kavun suyu + 1 çay kaşığı bal karışımı küçük bir bez parçasına sarılır ve uykudan önce vajinaya (rahim ağzına yakın) koyulur ve sabaha kadar bekletilir. Adet kanamalarını söktürür, rahmi temizler ve damarları açar. (Bu işlem hamilelere yapılmaz!)
· 30 gr. kuru veya 100 gr. taze acı kavun kökü ince kesilir, 1 litre su ile kısık ateşte 15 dakika kaynatılır ve süzülür. Sonra bu sudan 100 gr. alınır, 200 gr. bal şerbeti ile karıştırılarak gün boyunca yudum yudum içilir. Buna 3 gün devam edilir. Ardından 3 gün ara verildikten sonra bir defa daha 3 gün boyunca içilir. Bu işlem toplam 3 defa tekrarlanır. Bir ay sonra aynı aralıklarla tekrarlanır.
Veya
· Kurutulmuş acı kavun kökü ince öğütülür, sabah-akşam birer silme çay kaşığı suyla yutulur. 3 gün devam ettikten sonra öğlen de aynı miktarda içmek üzere günde 3 defa alınmaya başlanır. İshal oluncaya kadar devam edilir. İshal olunca bırakılır ve ishal durduktan bir ay sonra tekrar başlanarak toplam 3-7 defa tekrarlanır.
Dalak hastalıklarına ve siroz hastalığına çok iyi gelir, ödemleri giderir.
· 1 litre su + 1 çorba kaşığı bal + 1 çorba kaşığı taze sıkılmış acı kavun suyu (kan grubu "A" olanlar 2 çorba kaşığı) + 1 çorba kaşığı taze sıkılmış taze zencefil + 2 çorba kaşığı taze sıkılmış kereviz yapraklarının suyu karıştırılır. Yudum yudum gün boyunca içilir. İdrarı ve adet kanamasını çoğaltır, böbrek ve karaciğeri temizler, balgamı söktürür.
· Acıkavun suyu, ağrıyan eklemlere ve her ağrıyan yere yedirilerek sürülür. Bu şekilde, günde 6 adet (kan grubu "A" olanlar 10 taneye kadar olabilir) acı kavun suyu kullanılabilir. Ağrı hemen azalır ve yok olur.
· Kusmak için 1 tatlı kaşığı acı kavun suyu + 1 tatlı kaşığı zeytinyağı karışımı dil dibine sürülür. Kusma sonucunda mide temizlenir ve kuvvetlenir. Kusmayı durdurmak için 1 çorba kaşığı zeytinyağı veya limon suyu içilir.
· Bütün omurgayı kaplayacak büyüklükte, uzun pamuklu bir bez acı kavun yağına batırılır, fazlası sıkılarak alınır. Ense kökünden kuyruk sokumuna kadar omurga üzerine yerleştirilir. Üzerine yağlı kağıt kapatılır ve sıkıca bantlanır. Daha sonra havlu konur ve sıkı bir fanila giyilir. Bu işlem akşam yatmadan önce yapılır ve sabaha kadar beklenir. Acı kavun yağı bütün organlara nüfuz eder, derin dokulardan toksinleri çekerek idrar, ishal, ter, burun ve geniz akıntısı ile dışarı atılmasını sağlar. Her türlü hastalıkta, özellikle MS, felç, alzheimer, romatizma, omurga hastalıklarında kullanılır.
Acı kavun yağı hazırlama:
Taze acı kavun meyveleri ortadan kesilerek çekirdekleri çıkartılır, 3 eşit gruba ayrılır. Birinci grup, tencereye sıkı sıkı yerleştirilir ve üzerini kapatacak kadar zeytinyağı dökülür. Buharlaşması bitinceye kadar kısık ateşte kaynatılır. Yağı süzülerek tekrar tencereye konur, ikinci grup acı kavun aynı yağın içinde aynı şekilde kaynatılır. Üçüncü grup için de aynı yağın içinde aynı işlem yapıldıktan sonra yağ süzülerek cam kavanozlara konur, ağzı kapatılarak gerektiğinde kullanılır. Uyarı: Acı kavunun tohumu çok zehirli olduğu için kullanılmaz. Acı kavun suyu iç organlar için iyice süzülerek kullanılır. Bir seferde 2 gramdan fazla kurutulmuş acı kavun suyu balsız alındığında ölüme sebep olabilir. Kurutularak pestil haline getirilen acı kavun suyu 0,7 gr. kadar alınabilir.

Anason Pimpinella anisum

Böbrek, mesane, rahim, karaciğer ve dalak tıkanıklığını açar, ağrıları hafifletir, adet kanamasını, süt ve sperm üretimini arttırır, kasık ağrılarını ve vücuda herhangi bir şekilde alınan zehrin zararını giderir. Gaz çıkartmada çok etkilidir. Anason çayı baş ağrıları için çok faydalıdır. Görme keskinliğini arttırır.
· 3 çorba kaşığı öğütülmüş anason 200 gr. zeytinyağı ile karıştırılır, 7 gün beklettikten sonra süzülür. Süzülmüş yağı 1 damla gül yağı veya sarımsak yağı ile karıştırılarak kulak hastalıkları için kullanılır.
· 1 bardak su içine 1 tatlı kaşığı anason eklenerek 3-5 dakika kaynatılır ve süzülerek küçük yudumlarla içilir.
· 1 çorba kaşığı anason 1 bardak kaynar su ile karıştırılır ve 1-1,5 saat demlenmeye bırakılır. Demlendikten sonra ikiye bölünür ve günde 2 defa aç karnına balla içilir.
· Tane şeklindeki anason balla karıştırılarak (veya balsız) 1 çay kaşığı yenebilir. Öğütülmüş anason yemeklerin üzerine ekilir. Anason, tane halinde ekmek hamuruna karıştırılırsa, ekmeğin hazmını kolaylaştırır.
· 2 çorba kaşığı öğütülmüş anason + 1 çorba kaşığı öğütülmüş sinameki + 2 çorba kaşığı kişniş (koriander) + 1 çorba kaşığı pul biber + 1 baş dövülmüş sarımsak + 3-4 limon suyu + 150-200 gr. zeytinyağı karıştırılarak yemeklere veya ekmek üzerine sürülerek kullanılabilir (sinameki yerine çemen otu kullanılabilir). Kabızlığa ve hazma iyi gelir.
Anason üçüncü derecede ısıtıcı ve kurutucu olduğu için her gün kullanılmaz. 1-2 haftalık kürler halinde ve haftada 1-2 defa yemeklerde kullanılır.

Armut Pinus communis

Güçlü antimikrobiyal ve idrar artırıcı özellikleri nedeniyle böbrek hastalıklarına karşı kullanılır. Kabızlığa çok iyi gelir, mideye kuvvet, kalbe ferahlık verir, çarpıntıyı keser, kanı temizler, nezleyi giderir, salgı bezlerinin normal çalışmasını sağlar.
Yabani armut, bahçe armudundan daha etkilidir.

Arpa Hurdeum vulgare

Suda kaynatılarak elde edilen arpa suyu mesane, böbrek ve safra kesesi ağrılarına, karaciğer ve dalak hastalıklarına, göğüs hastalıklarına, nezleye, yüz sivilcelerine, raşitizm hastalığına, egzama, sedef ve uyuz kaşıntılarına iyi gelir. Ateşi düşürür, balgamı söker, ishali önler.
· Tohumluk (kabuklu) arpa 3-4 saat ıslatıldıktan sonra aynı suda 1,5-2 saat kaynatılır ve süzülür. Arpa suyu bal ile karıştırılır ve anne sütünden mahrum kalan çocuklara, halsiz yaşlılara, ameliyat geçirenlere verilir. Yukarıda sayılan hastalıklara ve ayrıca kalp hastalarına çok faydalıdır.
· Arpa samanı yarım saat düşük ateşte kaynatılarak içilir ve banyo esnasında küvete doldurulan suya katılırsa, böbrek ve mesane taşlarını düşürür. Arpa yerine aynı şekilde yulaf da kullanılabilir.
· Dövülmemiş arpa öğütülerek ılık su ile karıştırılır, 2-3 dakika kaynatılır, bal ve zencefil, veya muskat veya tarçın tozu eklenir. Kahvaltı veya akşam yemeği olarak yenir.
Resul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) elenmemiş arpa unundan pişen ekmeği yerdi ve bu ekmeğin tüm peygamberlerin ekmeği olduğunu söylerdi. Demek ki, arpanın derin bir sırrı vardır.

Biberiye Rosmarinus officialis (Kuşdili)

Ağız, boğaz, mide enfeksiyonlarına ve hatta H.Pylori enfeksiyonuna, bağırsak, karaciğer ve safra kesesi enfeksiyonlarına, egzama, yüksek kolesterol, romatizma ve kansere karşı kuvvetli bir ilaçtır. Kanamaları durdurur, mide ve bağırsaklarda oluşan gazları söktürür, hazımsızlığı ve mide ekşimesini giderir, saç dökülmesini durdurur. Hafıza zayıflığı, sara, kalp çarpıntısı ve iktidarsızlığa, baş ağrılarına, siyatik ağrılarına, düşük ve yüksek tansiyona karşı etkilidir.
· Bir tatlı kaşığı biberiye 150 gr. kaynar su ile haşlanır. 15 dakika demlendikten sonra süzülür ve içilir. Bu şekilde demlenen biberiye günde 1-3 defa içilebilir.
· 500 gr. doğal elma veya üzüm sirkesi 3 çorba kaşığı ince kıyılmış taze biberiye yaprağıyla veya 1 çorba kaşığı dövülmüş kuru yaprakla karıştırılır ve cam kavanoza koyularak ağzı kapatılır. Ara sıra çalkalanarak 10 gün bekletilir. 10 gün sonunda süzülerek yaprakları atılır. Günde bir defa 30 gr. biberiyeli sirke, 30 gr. su ile karıştırılarak içilir. Damar tıkanıklıklarına, yüksek kolesterole, egzamaya, aşırı adet kanamalarına çok iyi gelir. Egzamalı bölgelere sürmek üzere, sirke biberiye karışımı, keskinleştirmek için süzmeden kaynatılır ve su karıştırmadan kullanılır.
· Taze biberiye yaprağı, yemeklerin üzerine serpilerek veya yemekten sonra çiğnenerek de kullanılabilir. Hazmı kolaylaştırır, mide yanmasını geçirir.

Çimlenmiş Buğday ve Arpa

· Bir miktar dövülmemiş buğday veya arpa, kırılmış olanlarından ayıklanarak yıkanır ve ıslatılır. Suda 3 saat beklettikten sonra suyu süzülerek üzerine ıslak bez kapatılır. Karanlık ve ılık bir yere konur. 24 saat sonra buğday (veya arpa) filizlenmeye başlar. Filizlenmiş buğday güzelce yıkanıp bal ile birlikte 2-3 çorba kaşığı yenir. Hiçbir şeyle karıştırılma dan, yemek yerine yenmelidir. Yemekten önce salataya eklenerek de yenebilir. Saçların güçlenmesini, çoğalmasını, parlamasını ve uzamasını sağlar. Adetleri düzenler, cildin rengini açar, sivilceleri yok eder, sı kıntılı olanları rahatlatır. Sinir hastalıklarına, bağırsaklara ve yaralara şifadır.
· 3-5 gün bekletildiğinde epeyce uzayan buğday filizleri geçmeyen yaralar için mükemmel bir ilaçtır. Buğday, filizleri ile beraber dövülür, temiz bir bez içine yerleştirilerek yaraya konur. Bu merhem günde 2 defa değiştirilir. En eski ve derin yaralar bile kısa zamanda kapanır.
Çimlenmiş buğday ve arpa suyunun hazırlanışı:
Çimlenmiş buğday veya arpa yıkanır, iyice ezilerek su eklenir ve sıkılır. Ayrıca bal ile de karıştırılabilir. Yaşlılara, ağır ve iç yarası olan hastalara, çocuklara ve sağlıklı insanlara da çok faydalıdır.
Uyarı: Buğday ve arpanın genetiği değiştirilmemiş olmasına özen gösterilmelidir! Çimlenmiş buğday ve arpa kullanılmadan önce muhakkak yıkanmalıdır!
Çilek Fragaria vesca
Metabolizmanın normal çalışması için gerekli maddeler, organik asitler ve bol miktarda vitamin içeren çileğin mucizevi sıfatlara sahip olduğu tespit edilmiştir. Çilekte, guatra, eski, iltihaplı ve hiçbir şeyle tedavi edilemeyen egzamalara, alerjilere, mide-bağırsak yaralarına, basura, kabızlığa, ishale, enfeksiyonlu hastalıklara, böbrek, karaciğer, kalp ve damar hastalıklarına şifa olan özellikler bulunur. Çilek kansızlığa karşı tesirli bir ilaçtır. İdrar söktürür, ateş düşürür. Çilek hiçbir şeyle karıştırılmadan yenmelidir. Çileğin şifasından faydalanmak için, çilek mevsiminde sabahtan öğleye kadar sadece çilek yemek (1 kg. kadar) gerekir. Öğleden sonra yemek yenebilir. Çilekle aynı günde tatlı ve beyaz ekmek kesinlikle yenmemelidir. Haftanın iki gününü (mesela, Pazartesi ve Perşembe) sadece çilekle geçirmek yararlıdır. Çilek alerjisinin tedavisi de yine çilekle mümkündür. Bunun için çileği şekerle, kaymakla veya başka yemeklerle karıştırmadan yemek yeterlidir. Mevsimi geçinceye kadar hergün çilek yemek faydalıdır. Mevsiminde doğal çilek yiyenler bütün sene hastalıklardan emin olur.
Dikkat: Sadece doğal olan ve yetişme mevsiminde toplanan çilek iyileştirici özellik taşır.

Çörekotu Nipella sativa

Peygamberimiz (sav.): 'Çörekotu'na devam edin. Zira Allah onda ölüm hariç her derde şifa halk etmiştir" buyurmuştur.
Çörekotunun bir defada kullanılma miktarı 1,5-2 gr. (1 kahve kaşığı), bir günde kullanılma miktarı ise (bir çorba kaşığı) 6-7 gr. kadardır. Çörekotu balla karıştırılır ve 1 tatlı kaşığı sabah akşam aç karnına yutulur. Büyüklere, küçüklere, hastalara ve sağlıklılara iyi gelir.
· Her gün çiğneyerek yutulan 3-5 gr. çörek otu ağız kokusunu düzeltir.
· 30 gr. öğütülmüş çörekotu, 200 gr. zeytinyağı ile karıştırılır. 7 gün beklettikten sonra süzülür ve her gün 20-30 gr. içilir veya yemek üzerine veya soslara katarak kullanılır. Bu yağla ağrıyan eklemlere masaj yapılır, cilt bozukluklarına ve problemli saçlara sürülür.
Baş ağrısını ve baş dönmesini kesmek için:
· Çörekotu yağı saçlara ve kafa derisine sürülürse saçı çabuk bitirir ve beyazlaşmasını geciktirir, baş ağrısı, migren, baş dönmesini giderir. Çörekotu yağının kulağa damlatılması kulağı temizler.
· Taze öğütülmüş çörekotu koklanırsa, baş ağrısını keser.
· Çörekotu ince, yeni öğütülmüş toz halinde buruna çekilirse, kafesli kemik ve burun tıkanıklıklarını açar.
Sara hastalığına:
· Sara hastalığında çörekotundan tütsü yapılır, taze öğütülmüş çörekotu buruna çekilir. Çörekotu yağı kafa derisine sürülür ve kulağa damlatılır.
Sedef, vitiligo ve mantar hastalığına:
· Sirkenin çörekotu ile macunu sedef hastalığına, mantar, sivilce ve siğillere iyi gelir.
· İnce öğütülmüş çörekotu yaraya serpilirse yarayı iyileştirir, yenirse ve basura serpilirse, basuru iyileştirir.
· Çörekotu hamura karıştırılsa, ekmeğin hazmını kolaylaştırır, yenirse, mide ve bağırsak gazlarını söker, bağırsak ve karaciğerdeki kurt ve yabancı mikropları öldürür, ağız kokusunu güzelleştirir.
Yüz felcine:
· Çörekotu akşam sirkede ıslatılır ve sabaha kadar bekletilir. Sonra iyice dövülerek buruna çekilir. Bu işlem günde 3-5 defa tekrarlanır. Baş ağrısını keser, yüz felcine iyi gelir.
· Çörekotu yağı buruna çekilirse ve kafa derisine sürülürse, yüz felcine iyi gelir.
Hafızayı kuvvetlendirmek için:
· 1 bardak nane çayına 7-11 damla çörekotu yağı damlatılır ve bal ile tatlandırılır. Günde 2 defa içilir.
Halsizliğe karşı:
· Çörekotu ve çemen aynı miktarda öğütülür, gerekli miktarda bal ile yoğrulur. Her sabah-akşam bir çorba kaşığı kadar alınır.
Hormon dengesizliğine karşı:
· Her sabah 1 tatlı kaşığı öğütülmüş çörekotu + 10-20 mg. arı sütü + 30-50 gr. bal karıştırılır ve ağızda eritilip yutulur. Buna bir ay devam edilir.
Doğumu kolaylaştırmak ve kadın hastalıkları için:
· 1 çorba kaşığı papatya bir bardak su ile kısık ateşte 10-15 dakika kaynatılır. Aynı şekilde çörekotu da kaynatılıp süzülür ve süzülmüş papatya suyu ile karıştırılır. Biraz soğuduktan sonra 50 gr. bal katılarak eritilir ve küçük bir pompayla (veya iğnesiz enjektörle) vajinaya sıkılır ve bekletilir. Aynı zamanda safran veya keten tohumundan yapılan içeceğe 7-11 damla çörekotu yağından damlatılır ve içilir. Bu işlem, doğumu kolaylaştırmak için sancı başladıktan sonra ve kadın hastalıkları için bir-iki hafta süresince her akşam uygulanır.
Kandaki kolesterolü indirmek ve kolesterollü tıkanıklıkları eritmek için:
· Bir çorba kaşığı öğütülmüş çörekotu + bir çorba kaşığı öğütülmüş civanperçemi + 1 çorba kaşığı bal karıştırılır, ikiye bölünür ve her sabah ve öğle vaktinde aç karnına yenir. Acıkınca yeşil çay, meyve suyu veya havuç suyu içilebilir, fakat öğlene kadar hiçbir şey yenmez. 1 hafta devam edilir.
Kısırlığa karşı:
· 1 bardak çörekotu + 1/2 bardak çemen + 1/2 bardak turp tohumu öğütülür, 2 bardak bal ile karıştırılır ve sabah-akşam bir çorba kaşığı yenir. Bitene kadar devam edilir.
Prostat hastalıkları için:
· 6 hafta süresince her sabah 1 tatlı kaşığı öğütülmüş çörekotu + 1/3 çay kaşığı dövülmüş mürrüsafi, bal şurubu ile içilir. Bel, kasıklar ve testislerin alt kısımlarına her akşam çörekotu yağı sürülüp daire şeklinde iyice masaj yapılır (ovulur). 3 hafta devam edilir. Sonraki 3 hafta süresince çörekotu yağı yerine acı kavun suyu aynı şekilde kullanılır.
Diyabete karşı:
· Bir su bardağı öğütülmüş çörekotu + yarım bardak öğütülmüş tere tohumu + bir bardak öğütülmüş nar çekirdeği + bir bardak kurutulmuş ve öğütülmüş beyaz lahana kökü + bir çorba kaşığı dövülmüş mürrüsafi karıştırılır ve karışım bitene kadar aç karnına günde 3 defa birer çorba kaşığı alınır.


Dalak hastalıklarına:
· Her akşam çörekotu öğütülür ve eski zeytinyağı ile (veya zeytinyağının tortusu ile) karıştırılıp sol kaburga kemiklerinin altına sürülerek üstü kapatılır. Sabaha kadar bekletilir. Aynı zamanda 1 kahve kaşığı çemen otu, 1 su bardağı sıcak su ile karıştırılır ve bal ile tatlandırır. İçine 7-11 damla çörekotu yağı damlatılır ve içilir. İki hafta bu işlemlere devam edilir.

Böbrek ve safra kesesi taşlarını eritmek için:
· Bir kahve fincanı taze öğütülmüş çörekotu + bir kahve fincanı doğal bal karıştırılır. 3 baş sarımsak dövülüp çörekotu-bal karışımıyla yoğrulur. Üçe bölünür ve günde 3 defa 50-100 gr. limon suyu ile birlikte alınır. 7 gün boyunca her gün aynı işlem tekrarlanır.
· Çörekotu bal ile karıştırılıp içilirse, böbrek ve mesanedeki taşları eritir, ağrı-sızıyı giderir, balgamı keser, nefes darlığına karşı iyi gelir.
Safra kesesi dokularını düzeltmek için:
· Bir çorba kaşığı öğütülmüş çörekotu + bir tatlı kaşığı ince öğütülmüş mürrüsafi + 200 gr. bal iyice karıştırılır, bitene kadar sabah-öğle-akşam birer tatlı kaşığı yutulur.

Defne Ağacı Laurus nobilis

Ağacın tüm organları ilaç yapımında kullanılır.
· Defne yapraklan öğütülür, kepekli buğday unu ile yan yarıya karıştırılır ve sirke ile hamur yapılır. Bu hamur ateşli şişliklere sarılır. İltihaplanmayı önler, ateşi düşürür, ağrıyı dindirir.
· 20 gr. defne yaprağı 1 litre su ile 3 dakika kaynatıldıktan sonra 30 dakika demlenmeye bırakılır. Süzüldükten sonra 3 gün süresince yudum yudum içildiğinde eklemleri temizler. Bu ilacın kaplıcada kullanılması daha etkilidir.
· 100 gr. defne yaprağı 3 dakika kaynatılır ve 30 dakika demlenmeye bırakılır. Sıcağa yakın ılık su ile karıştırılır ve bu suyun içine oturulur. Bu, idrar yollarındaki yanmayı keser, idrar kesesi ve rahim hastalıklarına iyi gelir.
· Defne ağacı kabukları ve meyvesi öğütülür, yarı yarıya karıştırılarak günde bir defa 4-6 gr. içilirse, böbrek taşlarını parçalar ve düşürür. Bu ilaç 3 gün arka arkaya kullanılır, bir haftalık aralarla 3-5 defa tekrarlanabilir. Fakat bunu hamile kadınlar kullanmamalıdır, bebeği düşürebilir.
· Defne meyvesi öğütülerek, bal ile yarı yarıya karıştırılır ve sabah-akşam birer kahve kaşığı yenirse, kronik bile olsa baş ağrısını keser. Defne yağı şiş ve ağrıyan eklemlere sürülürse ağrıyı dindirir, kulağa damlatılırsa veya kafa derisine sürülürse kulak ve baş ağrısına iyi gelir.
· Öğütülmüş defne yaprakları koklanınca, hapşırtarak beynin temizlenmesini sağlar.

Defne yağı hazırlama: Taze defne yapraklan ve meyveleri 3 eşit gruba ayrılır. Birinci grup, tencereye sıkı sıkı yerleştirilir ve üzerini kapatacak kadar zeytinyağı dökülür. Buharlaşması bitinceye kadar kısık ateşte kaynatılır. Yağı süzülerek tekrar tencereye konur, ikinci grup defne aynı yağın içinde aynı şekilde kaynatılır. Üçüncü grup için de aynı yağın içinde aynı işlem yapıldıktan sonra yağ süzülerek cam kavanozlara konur, ağzı kapatılarak gerektiğinde kullanılır.

Elma Pirus malus

Bol miktarda A, B1, B2, C vitamini, sodyum, fosfor, organik asitler ve madeni tuz ihtiva eder. Yüksek antimikrobiyal ve antivirüs etkiye sahip olduğundan mide ve bağırsağa, dizanteri enfeksiyonuna, tüm iltihaplı hastalıklara ve gribe iyi gelir. Kalp ve böbrek hastalıklarına, kansızlığa, ayrıca diyabete çok iyidir.
Elma, kanı temizler, sertleşmiş damarları ve karaciğeri yumuşatır, kalp kaslarını ve diğer kasları kuvvetlendirir, vücutta biriken zararlı maddelerin böbreklerdeki kum ve taşların atılmasına yardımcı olur. Elma veya elma suyu romatizmaya, öksürüğe, nefes darlığına, bronşit ve nezleye, ateşli hastalıklara iyi gelir. Aşırı kilodan kurtulmaya çalışanlara yardımcı olur. Yemekten evvel yenirse, kabızlığı önler. Yemekten sonra yenirse hazmı bozar, mide ve bağırsaklarda gaz ve şişkinlik yapar.
Elma, kabuğu ve birkaç çekirdeği ile birlikte yenmelidir. Çekirdeğinde enerji ve direnç artırıcı özellik vardır. Kabuğu soyulmuş elmanın şifalı özellikleri azalır. Elma suyu taze içilmelidir, bekletilmiş ve rengi değişmiş elma suyu şifalı özelliğini kaybeder. Elmanın kabuğundan yapılan çay, böbreklerdeki ve mesanedeki taşlan eriterek düşürür, böbrek hastalıklarına iyi gelir.
Henüz olgunlaşmamış, ham elma yüksek miktarda demir içerdiği için mükemmel bir kan yapıcıdır. Çocuklar ve hamile kadınlar ham elmayı çok severler.
Her gün 1-3 tane elma yemek ve haftanın 1-2 gününü sadece elma ile geçirmek (günde 1 kg.) sağlıklı kalmak için tavsiye edilir. Elma sadece yetişme mevsiminde iyileştirici özellikler taşır. Dondurularak mevsimi dışında tüketilen elma, kimyasal değişikliğe uğrar ve yarar yerine zarar verebilir, bağırsaklarda mayalanarak, aşırı gaza neden olur.

Gebreotu, Kapparis spinoza

Gebreotunun çiçek tomurcuklarına kapari denir. Kapari, kurutulmuş, salamura veya doğal sirke içerisinde saklanmış olarak kullanılır. Tazesi limon suyu (veya sirke), tuz ve zeytinyağı ile yenir. Kurutulmuş kapari iyice dövülüp su ile içilirse, basura iyi gelir.
Dalak hastalıklarına karşı gebreotundan daha iyi bitki yoktur. Bu tür hastalıklarda gebreotu kökünün kabuğu kaynatılarak içilir veya 1 çay kaşığı öğütülmüş gebreotu kabuğu her sabah ve akşam, suyla yutulur. Kurutulmuş kök yerine tomurcuklan (kapari) da kullanılabilir.
Kurutulmuş kökü öğütülüp, çavdar unu ile yoğrulduktan sonra, akşam dalak üzerine sarılır, yağlı kağıt ile üzeri kapatılır, sabaha kadar bu şekilde bırakılır.
Ancak dalak için gebreotunun en kıymetli yeri, kökün kabuğudur. Taze kabuk, kurutulmuş kabuktan daha kuvvetlidir.

Greyfurt Citrus Grandis

Limonun tüm olumlu özelliklerine sahiptir, ayrıca iştahsızlığa ve uykusuzluğa iyi gelir, bağırsakları çalıştırır, karaciğeri temizler, felç ve iktidarsızlığa iyi gelir, ahlakı güzelleştirir. Limon yerine de kullanılır. Greyfurt alırken, çekirdekli olmasına dikkat etmek gerekir. Çekirdeksiz greyfurtlar genetiği değiştirilmiş olabilir.

Havuç Daucus carota

A provitamininin en zengin kaynaklarından biridir. Yüksek miktarda C, D, E, K, B1, B2 vitaminleri içerir. Bebekler için anne sütünden sonra en kıymetli besindir. Emziren kadınların sütünü çoğaltır ve zenginleştirir. Anne ve bebeğin dişlerini kuvvetlendirir, görme gücünü artırır. Yanıkları, dış ve iç yaraları iyileştirir. Kanseri önler, deri ve göz hastalıklarına, ayrıca katarakta, astıma ve ses kısıklığına iyi gelir.
Havuç tohumları mide ve bağırsak gazlarını giderir, idrarı söktürür, böbrek ve mesane taşlarını düşürür, hidrofiz hastalığına (karında su toplanması) iyi gelir. Havuç suyu, ıspanak, karalahana, pırasa, maydanoz, kereviz veya elma suyu ile birlikte içilebilir.

Hurma Phoenix dactylifera

Hadis-i Şerifte "Acve hurması cennettendir ve cinnete karşı şifadır" buyrulmuştur. İnsan besin olarak uzun süre sadece hurma tüketebilir. Hurma, kabuğu ile ve yıkamadan yenmelidir. Çekirdeğini günde 1-3-5 tane yutmakta da fayda vardır. Bağırsak tembelliğine ve basura iyi gelir. Hurmanın kabuğu üzerinde bulunan mikroplar sağlıklı insan bağırsağının içinde bulunan mikroplarla aynıdır. Hurmayı yıkamadan yemekle, bağırsağımıza gerekli mikropları ekmiş oluruz. Hurma rahmin kaslarını temizleyerek güçlendirir, esneklik kazandırır ve doğumu kolaylaştırır. Hamile kadınlara tavsiye edilir. Kahvaltı veya akşam yemeği olarak su veya yeşil çay ile birlikte yenmelidir. Peygamberimiz (s.a.v.) hurmayı, kavun, karpuzla veya kaymakla yerdi. Hurma alırken parlak ve büyük olmamasına dikkat etmek gerekir. Acve hurmasının en küçüğü tercih edilmelidir.

Isırganotu Utrika dioika, Utrika urens

Isırganotu demir kaynağıdır. Kuvvetli kan temizleyici ve kan yapıcı, iltihap giderici, şişlikleri dağıtıcı, savunma sistemini kuvvetlendirici, kan şekerini düşürücü, alerjik tepkileri kontrol edici, tahrip olmuş dokuları (mümkün olduğu kadar) yeniden inşa edici ve tüm eksiklerini tamamlayıcı, vücudun ihtiyarlamasını yavaşlatıcı sıfatlara sahiptir. Isırganotu eklem, romatizma ve gut hastalıklarına,- prostat, tiroid ve lenf bezlerinin büyümesine,- böbrek ve safra kesesi taşlarına,-her türlü iltihaplı hastalığa,- kansızlığa ve alerjik hastalıklara, kanser, alzheimer ve multipl skleroza (MS) karşı kullanılabilir. Kısaca, her hastalığa karşı şifadır.
· Bir çay kaşığı taze öğütülmüş ısırganotu tohumu + bir çay kaşığı ısırganotu suyu veya bir çay kaşığı acı kavun yağı ile yoğrulduktan sonra ikiye bölünür ve her iki burun deliğine koyulur. Kafesli kemiğin tıkanıklıklarını açmada çok etkilidir, sinüsleri temizler, geniz etlerini dağıtır. Büyümüş lenf ve tiroid bezlerine uygulanırsa, şişlikleri indirir.
· Isırganotu arpa suyu ile pişirilip içilir. Akciğeri iltihap ve balgamdan arındırır. Aynı şekilde pişirilerek içilen ısırganotu tohumu astıma karşı çok kuvvetlidir.
· Isırganotu yağının içilmesi kabızlığa iyi gelir.
· Mürrisafi ile pişirilmiş ısırganotu adet kanamalarını söktürür.
· Isırganotu ve tohumu hamileliği ve doğumu kolaylaştırır. Isırganotu tohumu taze öğütülür ve zencefil suyu ile ıslatılıp yağlı kağıda sürülür. Kanser yaralarına ve her çeşit tümöre sarılır. Gazlı bez ile sabitleştirilip 10-12 saat bekletilir.
· Isırganotu yakılarak, elde edilen külü, eritilmiş kaya tuzu ile yoğrulur, yağlı kağıda sürülür, kanser yaralarına ve tümörlere sarılır. Gazlı bez ile sabitleştirilip 10-12 saat bekletilir.
· Taze veya kuru ısırganotu ezilir ve sirke ile yoğrulur. Sonra yağlı kağıda sürülür ve iltihaplı eklem, egzama, sedef, varis, büyümüş dalak, karaciğer ve her tür şişliğe (iltihaplı olanlar dahil) sarılıp sabitleştirilir. 10-12 saat bekletilir. İltihabı akıtır, şişlikleri dağıtır.
· Kuru ısırganotu çay olarak, taze ısırgan yemek veya salata olarak kullanılır, ezilmiş kuru yaprakları yemeklere serpilir. Et ile pişirilen ısırganotu şifalı sıfatlarını kaybeder.
· Taze ısırganotu ezmesi veya suyu sirke ile veya sirkesiz kafa derisine sürülürse, sedef ve kepeği yok eder, yaraları kapatır, saçları güçlendirir, parlatır ve yoğunlaştırır.

İncir Ficus carcia

Hadisi Şerifte " Eğer cennetten gelme bir meyveyi zikretmem gerekse idi, incirdir derdim. Çünkü cennetlik meyvelerin çekirdekleri yoktur. Hemoroid ve gut hastalıkları olanlar bu meyvelerden yesinler.' buyrulmuştur.
İncir tüm meyvelerin faydalarını içinde toplamıştır. Kanın pıhtılaşmasını sağlar, koyu kanı sulandırır, balgam söktürür. Yaraları iyileştirir, bağırsakları açar ve boşaltır, tüm hastalıklara şifadır. Üzüm sirkesi içerisinde 8-10 saat bekletilmiş 3 tane kuru inciri her sabah yiyen kişi ateşli hastalıklardan korunur, safradan zarar görmez. Halis zeytinyağı içerisinde bir gece bırakılan 3 tane inciri her sabah yiyen karaciğer hastalığı görmez. İncir karaciğer, dalak, böbrek, mesane tıkanıklıklarını açar. Bağırsakları çalıştırarak yabancı mikroplan çıkartır, sağlıklı mikroplan eker. Kanseri önler.
Taze inciri yıkamadan, kabuğunu soymadan, yemek yerine yemek gerekir. Haftada 1-3 günü sadece incirle geçirmek çok faydalıdır. Fakat inciri yıkamaya mecbur kalınırsa, yıkadıktan sonra 34 saat bekletilmeli ki üzerindeki faydalı mikroplar çoğalsın.

Karanfil Caryophillus aromaticus

Kalp, mide, karaciğer ve gözü kuvvetlendirir, basuru giderir. Koklanırsa uyku getirir, çiğnenirse ağız ve vücudun kokusunu güzelleştirir, ağız yaralarına, dişeti hastalıklarına ve iltihaba iyi gelir. Arzuya göre, yemek veya tatlılara (aşure, zerde, sütlaç v.s.) çay, kahve, şerbet ve reçellere katılarak kullanılır.

Karpuz Citrullus vulgaris

Hadis-i Şeriflerde "Kavun, karpuzda on özellik vardır: Yemek, içmek, koku, meyve, çöğen, mesaneyi yıkar, karnı yıkar, iç hastalıklarına iyi gelir ve cildi temizler." buyrulmuştur.
"Yemekten önce kavun, karpuz yemek şifadır."
· Yemekten önce, yemekle beraber veya yemekten sonra yenebilir.
· Yemekten ayrı yenirse, kanı temizler, idrarı çoğaltır, şişkinlikleri giderir, bağırsakları çalıştırır, yaraları kapatır, cildi ve saçları parlatır.
· Böbrek ve mesane taşlarını eritip düşürmek için karpuzun içi yenildikten sonra, kabuğunun suyu sıkılarak içilir.
· Karpuz her gün yenirse ve haftanın 2-3 günü sadece karpuz yenilerek geçirilirse, tüm hastalıklara karşı deva olur.
· Çekirdekleriyle beraber yendiğinde idrarı artırır, kemikleri geliştirir. Karpuz mevsiminde bol karpuz yiyenler, büyük fayda gördüklerini söylemişler ve diyabet hastaları için karpuzdan daha iyi besin olmadığı tespit edilmiştir.

Kavun Cucumis melo

Hadislerde "Meyve yediğinizde, kavun ve karpuz yiyin, çünkü o cennet meyvesidir ve bin nimet ve bin rahmet içerir. Onu yemek, her hastalığı giderir" ve "Gebe olan ve taze kavun, karpuz yiyen kadınları hiçbir şey iyi bir çocuk doğurmaktan alıkoyamaz"
buyrulmuştur. Doğumdan önce yenmesi, doğumu kolaylaştırır. Kavun çeşitli vitaminler, bol demir ve selüloz içerir. Bağırsakları temizler, kırmızı kanı düzeltir, karaciğeri yumuşatır, kireç ve taşları eritir ve düşürür, idrarı çoğaltır. Taze koparılmış kavun kan hastalıklarına, skleroza, basura, böbrek ve kalp hastalıklarına iyi gelir, kabızlığı yok eder. En şifalı kavun en yakın bostandan, taze koparılmış kavundur. Beklemiş kavunda zararlı madde çoğalır. Kavrulmamış, tuzlanmamış kavun çekirdekleri içteki ve dıştaki yaralara, cilde iyi gelir.

Kekik Tyhmus vulgaris

İdrar yolları hastalıklarına karşı çok faydalıdır. Böbrek taşlarını parçalar ve düşürür. Hazmı kolaylaştırır, sindirim organlarını dezenfekte eder, hatta H.Pylori ve Candida'dan korur, iltihabı kurutur, mideyi, gözü ve kalbi kuvvetlendirir. Kasık ağrılarını keser, iştahı açar. Yemeklerde devamlı kekik kullanmak görme gücünü korur ve arttırır.
Çayı içilirse ter ve ağız kokusunu giderir, uykusuzluğa, fiziki ve ruhi bitkinliğe iyi gelir. Sara, anemi ve iktidarsızlığa karşı etkilidir. Bağırsak kurtlarını düşürür. Kekik yağı başa sürülürse baş ağrısına, karna sürülürse karın ağrılarına ve mide kramplarına, göğüs ve sırta sürülürse astım, bronşit, boğmaca ve öksürüğe iyi gelir. 0 30 gr. taze kekik ince ince kıyılır, 200 gr. zeytinyağı ile karıştırılıp 7 gün bekletilir. Sonra yağı süzülüp sos, salata v.s. için kullanılır. Ağrıyan yerlere sürülür.
Kekik tohumları kavrulur ve öğütülür ve bu toz, beze konulup şişmiş basur üzerine sarılırsa, basur küçülüp yok olur. Tohumu bulunamazsa, yabanî kekik de aynı işlem için kullanılabilir. Yabanî kekik yetiştirilmiş kekikten daha etkilidir.

Keten tohumu Linum usitatissimum

Diş etlerindeki, yüzdeki, ses tellerindeki, göğüsteki ve herhangi bir uzuvdaki iç ve dış şişlikleri giderir, ses bozukluklarını yok eder. Böbrek ve mesane taşlarını düşürür. Meni ve idrarı çoğaltır, doğumu kolaylaştırır, mideyi, bağırsağı ve saçları kuvvetlendirir, yaralan kapatır. Özellikle boğmaca, öksürük ve ülser için çok faydalıdır. Kanseri önler, başlayan kanseri durdurur.
· 1 çorba kaşığı keten tohumu öğütülüp, 1 çorba kaşığı bal ve 3-5 diş dövülmüş sarımsak ile karıştırılır ve yutulur, sonra kaliteli bir su içilir ("Su" bölümüne bakınız.) Bu işlem ishali durdurur, kabızlığı önler.
· 1 çorba kaşığı keten tohumu sıcak su ile karıştırılıp, üzerine bez sarılır ve 1 -2 saat demlenmeye bırakılır. Veya 1 çorba kaşığı keten tohumu 50 gr. soğuk su ile karıştırılır ve 5-6 saat bekletilir. Sonra çekirdekleri ile beraber günde 1 defa içilir.
· Taze öğütülmüş keten tohumu su ile karıştırılır eziklere ve şişliklere karşı uygulanır.
· Kaynatılmış keten tohumunun lapası yanıklara sürülür.
· Keten tohumu ısırganotu ile kaynatılıp sade veya balla yendiğinde kansere iyi gelir.
· Ekmek hamuruna eklenirse, ekmeğin hazmını kolaylaştırır.
· Taze kavrulmuş ve öğütülmüş keten tohumu zeytinyağı ile karıştırılıp kafa derisine sürülür.
Bu, kelliği durdurur, saçların uzamasını ve çoğalmasını sağlar. Uyarı: Öğütülmüş keten tohumu bekletilmez! İçerisindeki omega asitleri şifalı etkisini kaybeder!

Kırmızı Pancar Beta vulgaris

· Kırmızı pancarın suyu en güçlü kan düzelticilerden biridir.
· Havuç suyuyla yarı yarıya karıştırılan kırmızı pancar suyu, günde 400 gr. içildiğinde alyuvarların sayısını kısa zamanda yükseltir. Damarlarda toplanan mineral kalsiyumu en iyi eritebilen de yine pancar suyudur. Mürrisafi, zerdeçal veya tarçınla pişirilmiş kırmızı pancar, karaciğer ve dalaktaki tıkanıklıkları açar. Böbrek ve safra kesesini temizler.
· Pişirilmiş ve ezilmiş kırmızı pancar şişliklere sarılırsa, şişlikleri indirir.
· Kırmızı pancar suyu içmek, rahmin fibromlarını ve miyomları ile göz perdelerini eritir, yüksek kan şekerini ve tansiyonu indirir.
· Prostat, verem ve sinir hastalıklarında faydalıdır.
· Ilık pancar suyu kulağa damlatılırsa, ağrısı keser ve iltihaplanmayı durdurur.
· Kafa derisine sürütürse kepeğe karşı çok iyi gelir.
· Maydanoz ve kereviz yapraklan kırmızı pancarın faydasını arttırır.
· Kırmızı pancar suyu karalahana, ıspanak, havuç veya semizotu suyuyla karıştırılabilir.
· Kırmızı pancar suyunu içerken 30-50 gr.'dan başlayarak 400 grama kadar çıkmak mümkündür. İlk önce 50 gr. kırmızı pancar, 150 gr. havuç suyuyla karıştırılır, sonra 75 gr. kırmızı pancar, 125 gr. havuç suyu, sonra 100 gr. kırmızı pancar, 100 gr. havuç suyu, sonra da saf kırmızı pancar, su ile karıştırılarak içilir.

Kimyon Cuminum cyminum

İdrar zorluğunu ve ishali giderir, prostat ve diğer bezleri korur, yemeklerin hazmını ve gaz çıkmasını kolaylaştırır, böbrek ve mesaneyi hastalıklardan korur, taşlan parçalayıp düşürür, bağırsak yaralarının kapanmasını sağlar, cildi güzelleştirir. Fazla kimyon kullanımı cildi sarartır. Kimyon pilav ya da çorbaya tane halinde, başka yemeklerin üzerine ise öğütülmüş olarak kullanılabilir. Unutmayın, öğütülmüş kimyon çabuk bayatlar.
Birer ölçek kimyon, sinameki ve kekik veya kişniş öğütülür ve bu karışımdan 1 çay kaşığı kadar yemek üzerine ekilir. Kuru tane şeklindeki (veya öğütülmüş) kimyonu yemek veya çayını içmek ishali durdurur. Taşlan düşürmek için de aynı şekilde kullanılır. Öğütülmüş kimyon, bal ve zeytinyağı ile karıştırılıp testisteki şişliklere sarılır ve 3-5 saat bekletilir
Bal şerbetine katıldığında anne sütünü arttırır. Aynı şerbet biraz sirke ile karıştırılıp içilirse idrar zorluğuna ve nefes darlığına iyi gelir.

Kına Cinchona

Hadisi Şeriflerde "İhtiyarlığınızı kına ile gideriniz. Zira bu yüzleriniz için güzellik, ağızlarınız için hoşluk, kadınlarınız için kuvvettir. Kına cennet ehlinin kokularının seyyididir ve kına küfürle imanı ayırır", denilmiştir. Kına kaynatılarak içilirse, balgamı çözer; öğütülmüş ve ıslatılmış kına ağrıyan ayaklara sarılırsa, ayak ağrısını geçirir, ateşli şişliklere pansuman yapılırsa, şişliği yumuşatıp iltihabı dışarı atar. Kına yağı, sinirleri ve tüm şişlikleri yumuşatır. Öğütülmüş ve ıslatılmış kına tırnak enfeksiyonunda, yanıklarda ve saç bakımında kullanılır.

Lahana Brassica capitata

Beyaz lahana E vitamini kaynağıdır. Yumurtalık hastalıklarına, şişmanlığa, hormon dengesizliğine, romatizmaya, tümörlere, dişeti hastalıklarına, dalak hastalıklarına, sivilcelere, cilt hastalıklarına karşı kuvvetli bir silahtır. Kabızlığı ve ona bağlı olan cilt hastalıklarını giderir, kan şekerini düşürür.
Beyaz lahananın suyu kısa bir zamanda mide ve onikiparmak bağırsağının yaralarını kapatır, bağırsağı temizler, anne sütünü arttırır. Eski yaralar üzerine taze lahana yapraklan ezilerek sarılırsa, yaralan temizleyerek kısa zamanda kapatır,-ağrıyan başa sarılırsa, baş ağrısını giderir,-şişmiş dalak üzerine sarılırsa, şişliği indirir.
Beyaz lahana yemeği veya içilen lahana suyu bağırsaklarda gaz yapıyorsa, bu, lahananın o kişinin tabiatına uygun olmadığını gösterir. Bu kişinin, beyaz lahana yerine kara lahana, brokoli, havuç veya kırmızı pancar kullanması gerekir.

Limon, Citrus limonum

1-3 limonun suyu sıkılıp, su ile karıştırılarak her sabah aç karnına içilirse şifadır. Kandaki PH dengesini sağlar, alerji, egzama ve mantara karşı çok iyidir. Yüksek tansiyonu, ateşi ve şekeri düşürür. İltihabı kurutur, balgamı yumuşatarak akciğerlerden söker, hazmı ve kilo vermeyi kolaylaştın Özellikle kan grubu "A" olanlara limon ve limon suyu çok faydalıdır. Limon, vücuttaki kireci eritir, idrarı çoğaltır, mesane ve böbrek taşlarını parçalayarak düşürür. Cilde sürülünce cildi güzelleştirir, sivilceleri geçirir. Limon suyu baş ağrısına, boğaz enfeksiyonlarına ve bademcik şişmesine iyi gelir. Kusmayı önler, ishali durdurur. Sıcak su ile içildiğinde ter söktürür Limon kabuğu çiğnendiğinde diş eti kanamasını, çekirdekleri çiğnendiğin de kabızlığı ve basuru önler. 2-3 gr. kurutulmuş ve öğütülmüş çekirdeği ve ya kabuğu içilirse her tür zehrin etkisini azaltır. Yılan sokması durumunda limon kabuğunun suyunu su ile karıştırarak içmek ve ışınlan yere limon kabuğunu sarmak iyi gelir. 2-3 gün boyunca, günde 2-3 defa değiştirerek nasıra limon kabuğu sarılırsa, nasırı yok eder.
Şekerle birlikte yenirse zararlı olur, kan asidini yükseltir, kireçlenmeye, alerji ve mantara sebep olur. Sap tarafından sıkılan limon suyu ekşi değil, mayhoş olur. Limonu sevmeyenler her sabah greyfurt suyunu su ile sulandırarak içmeli veya greyfurt yemelidir. Limon kabuğu yün eşyaların arasına konulsa, güve çoğalmaz. Dikkat edilmesi gereken bir nokta: Limon suyu 15-30 dakika bekledik ten sonra şifalı özelliğini kaybetmeye başlar.

Misvak, Salvadora persica

Misvak balgamı keser, görme duyusunu kuvvetlendirir. Ağız tadını güzelleştirir, diş etleri, mide, bağırsak, prostat, yumurtalıklar ve rahim sinirlerini güçlendirir, balgamı giderir, diş çürümesini ve dişeti hastalıklarını önler, diş taşlarını (tartarı) düşürür. Misvak kullanmak sünnettir.
Misvak dişlerden ziyade diş etleri için önemlidir. Çünkü her bir dişin dibinde farklı organlarla bağlantılı ikişer akupunktur noktası bulunur. Misvak dişetleriyle bağlantılı organların işlevini dengeler. Misvak kaslarda ağrıyı azaltır, dişeti hastalıkları ve diş çürümelerini önler, ağızdaki zararlı mikropları öldürür, akıl sağlığını ve hafıza kuvvetini son nefese kadar korur, Misvağın etkisi kullanıldıktan sonra 48 saat süreyle devam eder. Dişi olmayanlar veya takma dişli olanlar da diş etlerine misvak kullanmalıdır. Dişlerinde kaplama olanlar, dişetlerinde sürekli kan dolaşımı bozukluğu olduğu için, misvak kullanmakta daha titiz davranmak zorundadır.
Misvağı tükürük ile ıslatıp ön dişler ile yumuşatmak gerekir. Bu hareket merkezi sinir sistemini, rahim, yumurtalık ve prostatı güçlendirmek açısından önemlidir. Misvağın bu şekilde kullanımı aynı zamanda dişlerin sallanmasını önler, sallanan dişleri kuvvetlendirir. Hastalıkların tedavisi sırasında misvak, günde 3-5 defa ve en az 40 gün süresince aralıksız kullanılmalıdır. Hadis-i Şerif: "Misvak olmadığında parmak, misvak yerine geçer". (İbni Ömer r.a.'dan)
· Mesane ve böbrek taşlarını eriterek düşürmek için, işaret parmağı kalınlığında ve 15 cm. uzunluğunda 5 tane misvak alınır. Her biri 15 parçaya bölünür, 6 litre su içinde, kısık ateşte karışımın seviyesi yarı yarıya azalana kadar (yaklaşık 6 saat) kaynatılır. 3 gün boyunca, bitene kadar yudum yudum içilir.

Nane Mentha pulegium, M. Sylvestris

Mideyi ısıtır ve kuvvetlendirir. Hazma yardımcıdır. Balgamı ve kusma-yi önler, mide ve akciğer iltihabını kurutur, meniyi çoğaltır. Limonlu nane çayı öksürüğü giderir. Nane, besinlerin bozulmasına mani olur, yüz ve ağız kokusunu güzelleştirir. Sinamekiyle beraber kullanıldığında bağırsağı temizler, kurtların ve zararlı mikropların atılmasını sağlar. Süte konursa, bozulmayı önler. Taze nane yaprağı yemek terletir, baş ağrısı, baş dönmesi, regl ağrısı ve mide ekşimesini giderir, cinsi istekleri azaltır.
Ezilmiş nane biraz tuz, su ve sirke ile karıştırılıp içilirse, dalak hastalıklarına şifadır. Nane, incir ile birlikte yendiğinde akciğerleri temizler, siroz ve sarılık hastalığına çok faydalıdır. Nane yemek ve yoğurt suyu içmek, fil hastalığına ve varise iyi gelir.

Nar Punica granatum

Hz. Ali (r.a.) "Allah'ın nuru, nar yiyenlerin kalbindedir" buyurmuştur. Biyolojik süreçleri hızlandırmada çok etkilidir. Sindirim sistemindeki bütün bozuklukları düzeltir, kanı temizler. Kalp zafiyeti, akciğer hastalıkları, iç yaralar, rahim akıntısı, safra rahatsızlığı, kusma, basur, sivilce ve uçuklarda kullanılır. Nar suyu, bal karışımı hazmı kuvvetlendirir. Kabuğu yeşil olan idrarı artırır, ekşisi iltihaplı hastalıklara ve diyabete, tatlısı ise boğaz ve göğüs hastalıklarına ilaçtır. Nar, ateşli hastalıklara şifadır. Çekirdekleri ve iç kabuğu ile yenirse, kabızlığı önler, mideyi temizler. Mevsiminde içilen nar suyu cildi temizler ve parlatır. Çekirdeksiz nar ve saf nar suyu kabızlık yapar. O yüzden nar suyunu içerken, günde 1 -2 defa üzüm veya incir yemeli ve buna 4-5 gün devam edilmelidir. Nar kabukları ishal kesici ve kurt düşürücü ilaç olarak da kullanılır.
· Narın dış kabuğu kurutulur ve öğütülür. Sabah ve akşam birer çay kaşığı su ile yutulur. Çocuklara ise 1/2 çay kaşığı verilir, bal ile karıştırılabilir. İshali durdurur, kurtları düşürür, sarkık mideyi toplar.
· Nar, çekirdeği ile beraber 4-5 gün yemeye devam edilirse bağırsak kurtlarını düşürür, ishali durdurur ve bağırsaklardaki yaralan kapatır.
· 1 çorba kaşığı kavrulmuş ve öğütülmüş pirinç 400 gr. su ile karıştırılır, 1 çorba kaşığı ince kesilmiş nar kabuğu eklenerek kaynatılır ve her seferinde 100 gr. olmak üzere günde 4 defa içilir veya lavman için kullanılır. ishali durdurur, mide ve bağırsak yaralarını kapatır.
· Nar çekirdekleri kurutulur ve öğütülür. Günde 2 defa, l'er çay kaşığı olmak üzere su ile yutulur. İshali durdurur, mide ve bağırsak yaralarını kapatır.
· Ekşi narın suyu sivilcelere ve uçuklara sürülür.
· Mide iltihabına karşı ve idrar söktürmek için, ekşi (bal ile olabilir) veya tatlı nar, çekirdekleri ile beraber yenir.

Reyhan Ocimum basilicum, Cennet çiçeği

Deri, mide, bağırsak ve mesaneyi temizler. Koklanırsa, baş ağrısını, çiğnenirse susuzluğu giderir. Gözü parlatır, kalbi kuvvetlendirir. Migren, baş dönmesi, sara ve uykusuzluğa iyi gelir. Bağırsak kurtlarını döker. Pilava, yemeklere, çorbalara, yoğurt ve ayrana katılır, çay ile birlikte demlenebilir. Türkistanlı kadınların vazgeçemedikleri reyhanın kullanım alanları çok geniştir: Reyhan çiğnerler, saçlarına, kulakları arkasına takarlar, koklarlar, beşiklere asarlar, tüm yemeklere ve içeceklere katarlar. Kuru reyhanı elbise dolaplarına ve evlere asarlar. Türkistan'da hemen hemen hiç reyhansız avlu bulunmaz. Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen reyhanın yararlarından sonuna kadar faydalanmak isterler.
Eskiden hristiyanlar evlerine kuru reyhan asarlar, hatta ölülerini defnederken tabuta koyarlarmış.

Safran Crocus savitus

İç organları kuvvetlendirir, kalbi ferahlatır, tıkanıklıkları açar, iştahı azaltır, yüz rengini güzelleştirir, doğumu kolaylaştırır, idrarı çoğaltır. Kereviz suyu ile içilirse dalağa çok iyi gelir. Bal ile içilirse, kumu düşürür.
Yılancığa, rahim kanserine, karaciğer ve dalak hastalıklarına iyi gelir. Göz için çok iyidir.
Kataraktı önler, gözleri kuvvetlendirir.
· Safran ipçiklerinden 1 tutam, 200 gr. su ile karıştırılır ve bir gün bekletildikten sonra süzülür. Safran suyundan 1 -2 çorba kaşığı alınır ve 50-100 gr. su eklenerek günde 2 defa içilir. (Suyla karıştırılan safran suyunun rengi portakal rengi olmalı.)

Sarımsak Allium sativum

Kanı temizler, akciğer, karaciğer, safra kesesi ve kalbi kuvvetlendirir. İltihabı kurutur ve bütün hastalıkları yok eder. Atar damar kireçlenmesini, daralmasını ve tıkanmasını gidermesi için sarımsaktan daha iyi bir ilaç gösterilemez. Kurtlan döker, tüberküloz bakterisi dahil zararlı mikroplan, virüsleri ve parazitleri öldürür, tansiyonu ve ateşi düşürür, kanı sulandırır, iştahı açar. Ateşli şişlikleri indirir, iltihaplı yarayı açarak iltihabın akmasına yardım eder. Yaradaki akıntıyı temizleyip yarayı kapatır,- kanı kolesterolden arındırır,- yüz rengini güzelleştirir, salgı bezlerinin normal çalışmasını sağlar. Bağışıklık sistemini kuvvetlendirir, gen mutasyonlarına karşı direnci arttırır.
İçme suyunu değiştirmeye mecbur kalan insan, sarımsak yemelidir. Bu şekilde yeni suya alışma sürecini kısaltmış ve kolaylaştırmış olur.
· Hızlı çöküntülerden kendini korumak isteyen yaşlı insanlar hemen hemen her gün sarımsak yutmalı veya dövülmüş 3 diş sarımsağı bal şerbeti ile içmelidir.
· Bir baş sarımsak + 10 tane taze yeşil zeytin + 1 tane orta boy havuç, 500 gr. su ile pişirildikten sonra ezilip süzülür. Bu su içildiğinde adet kanamasını söktürür, doğumdan sonra eşin atılmasını sağlar, karında su toplanmasına çok iyi gelir.
· Çiğ sarımsak yemek krampları yok eder, gazı giderir, adet kanamasını uyarır ve doğum sonrası eşin kolay atılmasını sağlar.
· Pişmiş sarımsak yemek, sesi ve boğazı temizler, öksürüğü yumuşatır ve çoğaltır, göğüs ağrılarını dindirir.
· Bir baş sarımsak ince dövülür ve 500 gr. bal şerbeti ile karıştırılıp lavman yapılırsa yapışkan balgamı ve safrayı söktürür,- siyatik ağrılarını hafifletir,- kurtları düşürür.
· İyice dövülmüş sarımsak ateşli şişliklere (furunkul, karbunkul, romatizmalı eklem, emziren kadının göğsüne) sarılır, 2-3 saat bekletilip değiştirilir. Deriyi yarar ve iltihabı akıtır.
· Rendelenmiş sarımsak yara ve mantar üzerine sarıldığında iyileşmesini sağlar, kafa derisine sürülürse, saç dökülmesini önler veya durdurur, bitleri öldürür.
· Buruna damlatılan sarımsak suyu nezleyi giderir. Kulağa damlatılırsa, patlamış kulak zarını iyileştirir, birleştirir.
· Günde 3-7 diş sarımsak yutmak, bağırsakların sağlığına ve çalışmasına çok faydalıdır.
· Bir baş sarımsak kabukları soyulmadan buharda veya pilav içinde pişirilerek yenirse kurtların düşmesine yardımcı olur.
· Ağır enfeksiyonlu hastalıklara (verem, AİDS v.s.) yakalananların her sabah üç baş sarımsak dövüp ballı su ile karıştırarak içmesi tavsiye edilir.
· Bir baş sarımsak dövülür, bir tatlı kaşığı öğütülmüş çemen otu ve bal ile iyice karıştırılıp macun haline getirilir ve her akşam ağrıyan eklemlere sürülür. Üzerine yağlı kağıt konarak bantlanır ve sabaha kadar bekletilir.
Böbrek ve safra kesesi taşlarını eritmek için:
· 100 gr. limon suyu + 100 gr. zeytinyağı + 3 baş ezilmiş sarımsak + 50 gr. maydanoz yapraklarının sıkılmış suyu karıştırılır ve her akşam bu karışımdan 50 gr. içilir.
Sarımsaklı zeytinyağı
· Bir cam kap içinde 200 gr. zeytinyağı ile 1 baş dövülmüş sarımsak karıştırılır, kapağı kapatılır ve buzdolabına konur. 24 saat sonra süzülür ve günde 30-50 gr. sarımsaklı zeytinyağı aynı miktarda limon suyu ile karıştırılarak içilir. Mideyi, bağırsakları ve karaciğeri temizler. Yemek ve salata üzerine de kullanılabilir.
Uykusuzluğa karşı
· 24 tane limonun suyu + 350 gr. dövülmüş sarmısak, bir cam kap içinde, üzeri 3 kat bezle kapatılarak, oda sıcaklığında 1 hafta bekletilir. Sonra süzülüp buzdolabına konur, karışım bitene kadar sabah akşam l'er yemek kaşığı içilir. Karışım mükemmel bir damar açıcı ve temizleyicidir. (Limon suyu yerine doğal sirke de kullanılabilir. "Sirke" bölümüne bakınız.)
Hadis-i Şerifte: "Sarımsağı yiyin, onunla tedavi olun, zira o yetmiş derde devadır. Eğer bana melek (Cebrail a.s) gelmemiş olsaydı, ben de onu muhakkak yerdim" (Hazreti Ali r.a.'dan) buyrulmuştur.
Uyarı: Sarımsağın fazlası baş ağrısı yapar, gözlere zararlıdır.

Semizotu Pastirnaca sativa

Semizotu her şekilde tüketilebilir fakat en etkili kullanım şekli özsuyunu içmektir. Semizotu özsuyu, bağışıklık sistemini kuvvetlendirir, kronik rahim kanaması, basur kanaması ve akıntıları durdurur, bağırsak kurtlarını düşürür, böbrek, mesane, karaciğer ve dalak hastalıklarına çok iyi gelir.
Semizotu özsuyu siğillere sürülürse, siğilleri düşürür. Semizotu suyu içilirse ve yılancığa pansuman yapılırsa, yılancığı yok eder. Ezilmiş semizotu ateşli şişliklere sarılırsa şişlikleri indirir. Semizotu suyu içilirse ve baş derisine sürülürse, ateşi indirir ve başağrısını azaltır.
Semizotu haşlanır ve süzülmüş suyu ile lavman yapılırsa, bağırsak yaralarını kapatır, kurtları düşürür. Yabani semizotu bahçe semizotundan daha kuvvetlidir. Böbrek hastalıklarına karşı yabani semizotundan daha etkili ilaç yoktur.

Sinameki Cassia akutifolla, Folium sennae

Cildi, saçları, gözleri parlatır, kanı temizler, mideyi ve kalbi kuvvetlendirir, karaciğer tıkanıklıklarını açar, bağırsakları çalıştırır, idrarı çoğaltır, ateşi düşürür, kireçlenmeyi önler.
Temel özelliği kalbi güçlendirmek olan sinameki, hekimler tarafından "muhteşem ilaç" olarak isimlendirilmiştir. Sinamekiyi çay olarak değil, yapraklarını öğütüp yutarak veya karışımlar halinde kullanmak gerekir. Mesela:
· 30 gr. sinameki + 15 gr. kekik öğütülür 15 gr. nane ile karıştırılarak, akşam yemeği üzerine yarım veya 1 çay kaşığı serpilir veya yemekten sonra su ile yutulur.
· Eşit miktarlarda sinameki, kişniş, kekik öğütülür ve akşam yemeği üzerine serpilir.
· Öğütülmüş sinameki balla karıştırılır ve yemekten sonra yarım veya 1 çay kaşığı yutulur.
· 1 çorba kaşığı öğütülmüş kimyon + 2 çorba kaşığı öğütülmüş çemen + 3 çorba kaşığı öğütülmüş sinameki + 3-4 limon suyu + 150-200 gr. zeytinyağı + 3 baş dövülmüş sarımsak iyice karıştırılır. Yemekle birlikte veya ekmek üzerine sürerek, günde 1 çorba kaşığı yenir. Bağırsakların düzenli çalışmasını sağlar.
· 1/3-1/2 çay kaşığı öğütülmüş sinameki yemekten sonra suyla yutulur veya aynı miktar sinameki yaprağı çiğnenerek yutulur.
Sinameki çayı da ara sıra kullanılabilir. Sinamekiyi sık kullanmak zorunda kalanlar onun çayını değil, öğütülmüş karışımlarını kullansalar daha iyi olur.
Miktarın ayarı kişinin bünyesine göre yapılır. Sinameki veya karışımlarını kullandıktan sonra, karın rahat olmalıdır. Sancı yaparsa veya bağırsakları şiddetli çalıştırırsa dozunu azaltmak gerekir. Zaman zaman ara vererek ömür boyu kullanmak mümkündür.
Hazret-i Enes'ten (r.a.) nakledilen bir Hadis-i Şerifte "Bu üç şey her şeye şifadır: sinameki, kimyon, çörekotu ..." deniliyor. Sinameki müshil olarak kullanılacaksa yemekle birlikte veya yemekten sonra, genel tedavi için kullanılacaksa yemekten önce alınmalıdır.

Sirke, Elma, üzüm sirkesi

Sirke yapımı: Elmalar kabukları ile yıkandıktan sonra doğranır, çekirdekleri atılır ve bir cam kavanozun yarısına kadar doldurulur. Sonra üzerini iki parmak geçecek kadar su koyulur. Maya olarak 1-3 kaşık elma sirkesi konulur. Sirkenin keskin olması istenirse, 1 litre sirke karışımına 1 yemek kaşığı bal konulabilir. Ağzı sıkıca kapatılıp, güneş ışığı görmeyecek loş bir yere konulur ve bekletilir. Mayalı sirke yaklaşık 40 günde, mayasızı takriben 2 ayda hazır olur. Sirke kokusu gelmeye başladığı zaman süzülerek, elmaları atılır, sirke serin bir yerde saklanır. Sirkenin daha da keskin olması istenirse, her bir litre süzülmüş sirke için bir kaşık bal eklenip, ağzı sıkıca kapatılarak aynı yere konulur. İki-üç hafta sonra sirke hazırdır.
Çekirdekleri dışında elmaların tüm artıkları sirke için kullanılabilir. Ne kadar çok kabuk olursa, sirke için o kadar iyidir. Elma sirkesinin şifalı olması, sirkede bol miktarda bulunan potasyum ve elma asidine bağlıdır. Sirkenin tabiatı soğuktur. Sirke kaynatılarak soğukluğu azaltılır, aynı zamanda keskinliği artırılır. Metabolizmayı güçlendiren ve enerjiyi yükselten elma sirkesi özellikle yaşlılar için faydalıdır. Sirke hazma yardım eder, trombosit üretimini normalleştirir, koyu kanı inceltir, kansızlığı giderir, adetleri düzenler, damarları açar ve sinirleri rahatlatır.
· Sirke başa sürülürse kepeğe, saç dökülmesine ve baş ağrısına iyi gelir.
· Egzama, uçuk, yılancık, sedefe sürülürse, iyileşmeyi sağlar.
· Sinameki ile birlikte kaynatılarak egzamaya ve yaralara sürülürse iyileşmesini sağlar.
· Sirke içilirse, kanamaları durdurur, balgamı inceltir ve keser.
· Bir parça yün veya pamuk sirkeye batırılıp yeni oluşmuş eziğe koyulursa şişmesine mani olur,- eski yaraya koyulursa büyümesini durdurur,-morluklara pansuman yapılırsa morluğu geçirir, ateşle oluşan yanıklara koyulursa ağrıyı dindirir ve kısa zamanda iyileşmesini sağlar.
· Ateşli hastalıklarda zeytinyağı ile karıştırılarak başa sürülürse, baş ağrısını dindirir, ateşli vücuda sürülürse, ateşi düşürür.
· Şap, sirke içinde eritilip bununla ağız yıkansa, diş etlerini ve dişleri kuvvetlendirir, gargara yapılsa küçük dil şişliklerini alıp küçültür.
· Evde sirke buharı ile buğu yapılsa, sinüsleri açar. Ilık olarak yudumlanırsa, kronik olan öksürüğü hafifletir, her tür zehirlenmeye iyi gelir. Suya katıldığında her tür suyu arındırır.
Elma ve üzüm sirkesi limon suyu yerine geçer. Fakat sirkeyi devamlı içmek iyi değildir. 2-3 haftalık kürleri (her sabah 30-50 gr. sirke su ile içilir) 3-4 ay ara vererek yapmak gerekir. Hz. Cabir'den rivayet edilen (r.a.) Hadis-i Şerifte: "Allah-ü Teala sirke yiyene iki melek memur eder. Yiyinceye kadar ona istiğfar ederler" buyrulmuştur. Doğal elma ve üzüm sirkesi, sirke asidiyle karıştırılmamalıdır. Sirke asidi (sirke ruhu) ağır zehirdir, tüm organ ve sistemleri tahribata sürükler.

Soğan Allium cepa

Kuru soğan kuvvetli antiseptik maddeler içerdiği için, tüberküloz dahil bütün enfeksiyonlu hastalıklara iyi gelir. Sarılık hastalığını giderir, hayzı ve idrarı söker, safrayı açar, kan şekerini kontrol altına alır, kan dolaşımını hareketlendirir, salgı bezlerinin normal çalışmasını sağlar, mideyi, bağışıklık sistemini ve bağırsakları kuvvetlendirir. Çiğ soğan doğal antimutajenlerin en kuvvetlisi olup, gen mutasyonlarına karşı direnci artırır.
Canı çiğ soğan yemek isteyenler onu mutlaka yemelidir. Bu, vücudun soğana ihtiyacı olduğunu gösterir. Sıhhatli kimse buna ihtiyaç duymaz. Sarımsak ve soğanın kokusunu gidermek için karanfil, kakule, nane, maydonoz ve anason çiğnenebilir, dişler misvaklanabilir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Bir yere giden oranın soğanından yesin, o yerin hastalıklarından emin olsun" buyurmuşlardır. Ancak soğan veya sarımsak yiyerek camiye gitmek doğru değildir.
· Buruna damlatılan soğan suyu nezleyi giderir, gribi durdurur, baş ağrısını hafifletir.
· Kulağa damlatılan soğan suyu kulak iltihabını kurutur, baş ve diş ağrılarına, kulak çınlamasına iyi gelir.
· Çiğ soğanı kaya tuzu ile veya tuzsuz yemek mideyi, tükürük bezi ve lenf bezlerini balgamdan temizler, mideyi kuvvetlendirir, iştahı açar, tükürüğü arttırır.
· Su veya et suyunda pişirilmiş soğanı yemek, sarılık hastalığına çok iyi gelir.
· Kabuklarıyla fırında veya közde pişirilerek lapa haline getirilen soğan yanıkların, donmayla oluşan yaraların, çıkıkların, burkulmaların üzerine sarıldığında tedavi eder, furunkul gibi iltihaplı şişliklere sarılırsa, iltihabı dışarı atar.
· Hayvan veya insan ısırığına veya yaraya, taze sıkılmış soğan suyu + tuz karışımıyla pansuman yapılır. Bu, yarayı enfeksiyondan korur, kısa zamanda yaranın kapanmasını sağlar.

Öksürük ve nefes darlığına karşı:
· Bir soğan ince kıyılır, 100 gr. bal ile karıştırılıp, 3 saat bekletilir. Sonra süzülür ve günde 3-5 defa 1 çorba kaşığı içilir.
Veya
· Soğan suyu ve doğal bal eşit miktarlarda karıştırılıp sabah-akşam 50 gr. içilir. Atar damarların progresif daralmasını durdurmak için:
· Filizlenmiş soğanın sadece iç kısmı alınır, dış kısmı atılıp, suyu sıkılır, aynı miktarda su ile karıştırılarak içilirse, farklı sebeplerden dolayı daralmış olan atar damarları açar.

Böbrek iltihabına karşı:
Hurma çekirdekleri kavrulduktan sonra öğütülür ve soyulmamış bir soğanın içi oyularak doldurulur. Fırında pişirilir ve her gün bir adet yenir.
Egzama için:
Soğan suyu ve kekik suyu eşit miktarlarda karıştırılır. Egzama olan bölgelere sürülür.
Veya
Soğan suyu ve elma sirkesi eşit miktarlarda karıştırılır ve egzamalı bölgelere uygulanır. Sirke ne kadar kuvvetli olursa o kadar iyi olur. Yukarıdaki karışımla dönüşümlü olarak kullanılır.
Göz hastalıkları için:
Yeni sıkılmış soğan suyu günde 1-2 defa göze damlatılırsa gözü temizler, kuvvetlendirir ve yeni oluşmaya başlayan kataraktı eritir.
Veya
Soğan suyu ve bal eşit miktarlarda karıştırılıp göze damlatılırsa iltihabı kurutur, damar tıkanıklıklarını eritir, göz tansiyonunu indirir, ayrıca katarakta çok iyi gelir.
Eski, iltihaplı yaralar için:
200 gr. havuç suyuna 30-50 gr. soğan suyu katılır ve sabah akşam içilir, buna 20 ila 40 gün devam edilir. Kanı ve cildi temizler, yüz rengini güzelleştirir, mide ve bağırsak yaralarını kapatır, "barut yanığı"nı ("Endometriozis" bölümüne bakınız.) dışarı atmaya yardımcı olur.
Soğan ince rendelenir veya dövülür. Sonra aynı miktar bal ile karıştırılıp, yaralara sürülür.

Tuz

Hadisi Şerifte: 'Temeğe tuz ile başlayandan Allah üç yüz otuz çeşit hastalığı uzaklaştırır. Bu hastalıklar, delilik, cüzzam, bağırsak rahatsızlığı ve diş ağrısıdır. Kalanı Allahü Teala'nın yüce bilgisinde saklıdır", buyurulmuştur.
Tuz derken, bugünkü rafine edilmiş sofra tuzu (NaCl, sodyum klorür) değil, doğal, işlenmemiş kaya tuzunu veya deniz tuzunu kastediyoruz. Bu tuzlar iyot, magnezyum, potasyum, çinko, silikat gibi insan sağlığı için gerekli makro ve mikro elementleri içerir. Gri kaya tuzu (turşu tuzu), deniz tuzu (kalın olan), İngiliz tuzu, Hindistan tuzu doğal tuzlardandır. Bunlar ve benzeri tuzlar bağırsakları temizleyip ishali durdurur, kabızlığı ve çeşitli kokulan giderir, mide asidi üretimine yardımcı olur, donmuş maddeleri eritir, diş taşlarını temizler, safrayı ve balgamı söker, yaralan temizler ve kurutur, diş etlerini ve dalağı kuvvetlendirir, cilde güzellik verir. Zeytinyağı ile tuz ateşle oluşan yanıklara hemen konulsa, kabarcıkların oluşmasını önler. Yemeklere konan tuz, mide asidi üretimine yardımcı olur.
Vücudun tuz ihtiyacı günde 10-12 gramdır. Bu miktardaki tuz, bir porsiyon ette, 3 tane zeytinde ve günlük ekmekte bulunur. Çiğ sebze ve salataya tuz katmak doğru değildir. Çünkü tüm bitkiler suni gübreyle yetiştirildiği için, sebzeler, tahıllar, meyveler ve tohumlar zaten tuz içerir.
Rafine edilmiş tuz turşuların kalitesini, sıcak yemeklerin tadını bozar. Tuz, sulu yemeklere pişirme sonunda, patatese pişirme başlangıcında, baklagillere yumuşadıktan sonra eklenir. Et, balık ve sebzeler (patates hariç) kavrulmadan önce, patates ise kavrulma sonunda tuzlanır. Baharat kullanıldığı zaman, tuzu azaltmak gerekir. Yemeklere tuz ile birlikte biraz şeker de katılırsa yemeğin tadı daha lezzetli olur. Rafine edilmiş katkılı sofra tuzu veya yapay tuz, bütün katkılı yiyecekler gibi, sağlığa zararlıdır ve doğal tuzun yerini tutamaz.
Sofra tuzuna eklenen katkı maddeleri: Sodyum Alüminyum Silikat (El73): Renklendirici ve nem tutucu olarak kullanılan katkıdır. Zehirlidir ve katkı maddeleri dahil her tür maddeye karşı aşırı duyarlılığa neden olabilir. Dünyanın çoğu ülkesinde yasaklanmıştır. Ve/veya Titanyumdioksit nanoparçacıkları nem tutucu ve beyazlatıcıdır. ("Katkı maddeleri" bölümüne bakınız.) Bunlarla birlikte iyotlu tuza Potasyum iyodür katılır. Potasyum iyodürün iyot stabilizörü Sodyum Tiyo sülfattır. Potasyum iyodür çok zararlı bir maddedir ve tek başına tiroid bezinin dengesizliğine sebep olabilir. (Sodyum tiyo sülfatın zararı için "Katkı maddeleri" konusunda "Sülfit-Sülfatlar" bölümüne bakınız.)