8 Mayıs 2009 Cuma

Hastalıkların Başlangıcı ve Seyri

Havaya karışan dumanlar, zehirli gazlar, tozlar, deterjanlar ve ev temizliğinde kullanılan kimyasal maddeler solunum sistemiyle kana geçer ve dokulardaki hücreleri yıkmaya başlar. Hormon, pestisit, herbisit ve suni gübrelerde kullanılan kimyasal maddeler toprağa, yeraltı sularına karışır ve yabani bitki, sebze, meyve, baklagiller ve tahıllara ve bitkiler vasıtasıyla hayvanlara geçer. Sonra da meyve, sebze ve et ile soframıza gelir, vücudumuzdaki hücrelere kimyasal savaş açar.
İyi çiğnenmemiş, mide ve bağırsakta çürüyüp mayalanmış yemeklerden oluşan atıklar da, kısmen, bağırsaklarda doğal yaşayan mikroplarla nötralize edilir, kısmen de kana karışıp, dokularda toplanır. Dokulardaki atıklar çoğalınca, iltihaplanmaya veya çöplüklerdeki gibi yanmaya ve gaz oluşturmaya başlarlar. Oluşan bu yakıcı madde ve gazlar dokularda ağrı ve sızılara, dokuların değişimine ve mutasyonlara yol açar. Bu durum devam ederse, akla gelebilecek her tür hastalığa neden olur.
Ancak bağışıklık sistemi bu duruma müdahele eder: Ateş yükselir, ateş kanı ısıtır, nefesi, kalp atışlarını ve kan dolaşımını hızlandırır. Isınan kanda, dokuların temizlenmesiyle görevli mikroplar çoğalır.
Çoğalan vazifeli mikroplar ve ısınan kan zehirli madde ve atıkları eritir. Vücut, bu eriyen zararlı maddelerden ve atıklardan, bademciklerin şişmesi ve iltihaplanmasıyla, balgamlı öksürükle, burun akıntısıyla, terlemeyle, alerji ve sivilceler ile tepki vererek, kendini kurtarmaya çalışır. Bu tür tepkiler sağlıklı bir bağışıklık sisteminin normal savunma mekanizmasıdır. ısınan kanın da yardımıyla, bronş duvarlarından mukus gibi organik ve kireç gibi mineral maddeleri kazıyarak atmaya başlar. Bu maddelerin parçaları çoğalınca, ateş düşer ve titreme çoğalır. Titreme, elbiseyi silkeleyip tozdan arındırma hareketine benzer. Bronşlardaki tıkanıklıklardan kazınan parçalar titreme hareketiyle balgama karışır ve öksürük ile akciğerden atılır.
Isınan kanla eritilen atıklar aynı zamanda deriye de gönderilir ve ter ile dışarı atılarak deri üzerinde bir tabaka oluşturur. Her titremeyle birlikte deri üzerinde biriken toksin miktarı kat kat artar ve derideki gözenekleri tıkar, ikinci defa deriye gelen toksinler ilkindeki ateş yüksekliği ile dışarı atılamaz. Vücut, sonradan gelen toksinleri tıkanan gözeneklerden geçirebilmek için, ateşi daha fazla yükseltmeye mecbur kalır. Bu sebepten, doğru olan, hastanın ateşini düşürmek için, ateş düşürücü vermek değil, cildi yıkamak veya silmektir. Vücut, yıkandıktan sonra, temiz cilt vasıtasıyla ateşi yükseltme ihtiyacı hissetmeden, rahat bir şekilde yeni toksik maddeleri atmaya hazırdır.
Böylece, akciğerler, öksürükle,- beyin, burun kanaması, geniz ve burun akıntısı, kulak kiri ve iltihabıyla,- deri terleme ve sivilcelerle,- böbrekler idrarla,-bağırsaklar ishalle vücuttaki zehirli maddeleri dışarı atar.
Bu durumdaki hastaya yardım edebilmek için:
· Ona mutlaka bir şeyler yedirmeye değil, 3-4 gün hiçbir şey yedirmemeye gayret edilmelidir.
· Hastanın ateşi 39-40 dereceye kadar yükseldiğinde, onu düşürmeye gayret etmemeli tam tersine Allah'a şükretmelidir. 41 dereceye kadar yükselse bile, ateşe sabretmek gerekir çünkü, beyinde oluşan tıkanıklıklar sadece 40-41 derece ateş ile eritilip dışarı atılabilir. ("FK havale" bölümüne bakınız.) Ancak ateş 39-40 dereceye kadar yükselince, hastanın her terlemeden sonra soğuğa yakın ılık su ile yıkanması ve başının soğuk su ve buz ile muhafaza edilmesi gerekir.
· Ateşli bir hastaya önce lavman yapılmalıdır. Çünkü bağırsak dolu olursa, tüm zehirleri kana sızdırır ve hastanın durumunu ağırlaştırır. Bağırsak boş olduğu takdirde zehirleri kandan ve organlardan çeker.
· Bağırsak boşaldıktan sonra, soğuğa yakın ılık su ile banyo yaptırılır. Vücut, zehirleri terlemeyle attığı için, hastalık devam ettiği sürece her gün en az 1-3 defa (aslında her terlemeden sonra) banyo yapmakta veya sirkeli ve limonlu su ile cildin silinmesinde büyük fayda vardır.
· Bu 3-4 gün süresince öksürüğü hafifletmek, böbrekleri çalıştırmak ve muhafaza etmek, kanı sulandırmak ve temizlemek için limon veya greyfurt suyu ılık su ile karıştırılarak hastaya içirilebilir. Ancak hasta içmek istemezse, onu zorlamamalıdır. Bu, beyin veya akciğerde ancak kuru açlıkla çözülebilecek fazlalık ve tıkanıklıklar olduğunun işaretidir.
· Kuvvetlenince hemen kalkmak, hareket etmek, dışarı yürüyüşe çıkmak gerekir. Ateş inmeye (2. veya 3. gün) başlarsa, ense altından başlayarak beline kadar 9-21 tane sülük koymak, sülükler düştükten sonra kesiklere vakum yapmak veya omuzlar ile kürek kemikleri arasına hacamat yaptırmak gerekir.
Genelde 4. günde hastalık biter ve insan onu unutur. Ancak iyileşmenin daha da derin olması için 4. gün veya durumuna göre 5. gün hastanın iştahı açılınca, ona akciğeri yumuşatıp temizleyecek ve öksürüğü çoğaltacak ilaçlar önerilir:
3-4 hafta boyunca her sabah 1-3 adet limon suyu veya greyfurt suyu suyla içilir. Acıkınca, bal şurubuna 3-5 diş dövülmüş sarımsak veya 30-50 gr, soğan suyu karıştırılır ve 2 hafta boyunca içilir. Bal şurubu, 200 gr. ılık suya 1 tatlı kaşığı hakiki bal karıştırılarak hazırlanır.
Acıkınca, yeşil mercimek, kimyon, kekik, kırmızı pul biber veya karabiber ile pişirilir ve süzülür. Posasından ayrılan mercimek suyu 3 gün boyunca içilir.
Acıkınca, 1 çorba kaşığı kavrulmuş keten tohumu, 14 tane kavrulmamış tatlı badem, 3 tane acı badem, bir tatlı kaşığı ısırgan tohumu öğütülerek ikiye bölünür ve günde iki defa bal şurubu ile yutulur. Bu ilaç öksürüğü yumuşatır, balgamı söktürür, akciğeri temizler. 2 hafta boyunca kullanılır. Akciğeri kuvvetlendirme özelliği olan safran 5. günden başlayarak 2 hafta süresince içilir:
Safran iplikçiklerinden 1 tutam alınır, 200 gr. su ile karıştırılır ve bir gün bekletildikten sonra süzülür. Safran suyundan bir-iki çorba kaşığı alınır ve su eklenerek günde 2 defa içilir.
Veya
1 kilo taze incir (taze incir yerine 250-300 gr. doğal bir şekilde kurutulmuş incir 2 bardak su ile ıslatılır ve bir gece bekletilerek kullanılabilir) + 3-4 tane tarçın kabuğu + 2 bardak su + 1 bardak şeker 10-15 dakika kaynatılarak, 5-6 saat bekletilir. Sonra yarım kilo bal, 2 çorba kaşığı toz zencefil eklenerek, 2-3 dakika düşük ateşte kaynatılır ve ateş kapatılır. Sonra sıcak su ile önceden ıslatılmış olan 1 çorba kaşığı (bir kutu) safran eklenir, bir gün bekletilir ve süzülür. Süzüldükten sonra bu şuruptan 50 gr. alınarak nane veya kekik çayı ile günde 1 -2 defa içilir, yanında 1-2 tane incir yenebilir.
7. günden başlayarak yeşil mercimekli ilaç yerine günde bir defa yemek yenir.
iyileşmenin daha basit bir yolu 7 gün açlık yapmaktır. Neticesi mükemmeldir. ("Açlıklar" bölümüne bakınız.)
Uyarı: İran safranını hint safranı zardeçal ile karıştırmamak gerekir. İran safranı, çiçek iplikçikleri halindedir ve rengi turuncuya yakındır. Zerdeçal ise kök veya kök tozu halindedir ve rengi altın sarısıdır.
Bu durumda hastalığa yapılan müdahale anlatılan sisteme uygun olduğu takdirde, hastalık büyük fayda ile geçer, hem kan hem de bütün organlar temizlenir. Gördüğünüz gibi, burada hastalık yanlış beslenme ve yaşam tarzıdır. Hastalıklardan kurtaran da Allah tarafından yaratılan bağışıklık sistemidir. Bronşit veya zatürre sadece, bağışıklık sisteminin bir vasıtasıdır. Sebebi bırakıp, vasıta ile uğraşmak ve Allah-ü Teala'nın kanunlarına karşı savaşmak faydasızdır, hatta zararlıdır. Hadisi Şerifte: "Hastalarınızı yemek içmek için zorlamayın. Zira Allah, onları yedirir ve içirir". Ve: "Bir kimse üç gece ateşlenirse, anadan doğduğu gün gibi günahlarından çıkar". Ve yine: "Kulun hastalığı hatalarını giderir. Ateşin, altın ve gümüşün kirini gidermesi gibi".
Ve: "Az yemek az günahtır" buyrulmuştur. Bu hadislerde hata, günah ve hastalık aynı anlamda kullanılmıştır. Bu durumda ilaç içerek veya ameliyat olarak sıhhat kazanmayı beklemek haksızlıktır, imkansızdır.
"Hastalığınızın günahlar, ilacınızın da istiğfar olduğunu unutmayınız."
Bir kadın Peygamber Efendimize gelerek "Ben saralıyım. Nöbet gelince üstümü başımı açıyorum. Allah'a dua ediver" dedi. Peygamber Efendimiz, "Dilersen sabret, sana cennet verilsin, dilersen sana şifa vermesi için Allah'a dua edivereyim" dedi. Kadın "Öyleyse sabredeceğim" dedi. Bu hadisteki kadın, cennet karşılığında Allah'tan bile şifa dilememiş, sabretmeyi seçmiştir. Biz ise, en ufak bir rahatsızlıkta, içeriğini araştırmadan ilaçlara veya ameliyatlara sarılıyor ve cenneti umut ediyoruz.
Peygamberimiz (s.a.v.) bir kişiye iki tabip getirdi ve buyurdu ki: "Bu kişiyi tedavi edin," Tabipler "Ya Rasulullah, bizler eski cahiliyet devrinde ilaç hazırlardık, tedavi ederdik. Şimdi İslam'a girdiğimizden beri tevekkülü seçtik." dediler. Peygamberimiz (s.a.v.) "Tedavi edin." buyurdu. Demek ki hastalığa tevekkül etmek en mükemmel seçenektir, ancak tevekkül edemeyenleri tedavi etmek de caizdir. Fakat tedavi ararken "haram olan şeyle tedavi olmayın." uyarısını unutmamak gerekir.
Az yemeye başlayanlar bu hadislerdeki gerçekleri çok çabuk ve kolayca anlarlar. Tarihin hiçbir döneminde, bu kadar zararlı, bu kadar bol ve bu kadar çeşitli yiyecek bir arada tüketilmemiştir. Bunun sonucunda da insanın karaciğeri çöplüğe, vücudu ise hastalık yumağına dönüşmüştür. Bu durumdan ilaç veya cerrahi müdahalelerle kurtulmayı düşünmek, facianın boyutunu bilmemekten kaynaklanır. Çok ve yanlış yeme alışkanlığı bırakılmadan, mide ve bağırsaklar tedavi edilmeden, hazım düzeltilmeden, karaciğer temizlenmeden, oruç tutmadan hiçbir gıda, doğal da olsa hiçbir ilaç ya da bitki, tek başına bedenin iyileşmesini sağlayamaz. Allahü Teala'nın kanunlarına göre, olsa olsa vücudun kendini iyileştirme sürecine katkıda bulunabilirler. Allahü Teala, Hz. Adem (a.s.)'ı yaratıp, onun için yiyecekler yarattı. Farklı yiyecekler için hazım kaidelerini belirledi. Bu kaideleri değiştirmek veya onlara bir şey eklemek imkansızdır. Demek ki bu kaidelere sımsıkı sarılmaktan başka çaremiz yoktur. İstatistiklere göre, ölümlerin birinci nedeni ülkeden ülkeye değişmektedir. Türkiye'de birinci neden trafik kazaları, gelişmiş ülkelerde kanser, gelişmemişlerde ise açlıktır. Ancak bütün ülkelerde, ölümlerin ikinci nedeni damar hastalıklarıdır, insanlar, ya beyin damarlarının hastalığı yüzünden, ya da kalp damarlarının hastalığı yüzünden ölmektedir. Bize göre, sonradan ortaya çıkan bütün hastalıklar, sarsılmaz bir kanuna dayanarak, aynı sırayla gelişmektedir:
· Yanlış yaşam tarzı, yemek alışkanlıklarının bozukluğu ve zehirli madde (katkılı yiyecekler ve içecekler, tıbbi ilaçlar, vücut bakım ürünleri ve deterjanlar) kullanımı sonucunda oluşan hazım bozukluğu ve vücutta atık madde birikmesi,
· Bunun neticesinde karaciğer dokularının toksik maddelerden etkilenmesi sonucu kronik toksik hepatit.
· Bunun neticesinde damarlarda tıkanıklık ve kan dolaşımında bozulmalar.
· Bunun neticesinde organ dokularının bozulması ve hormonal sistemde dengesizlik.
· Bunun neticesinde organ fonksiyonlarının bozulması ve bağışıklık sisteminde dengesizlik.
Öyleyse, damar hastalıkları insan ölümlerinde ilk planda, kazalar ise ikinci planda yer alır. Kanserin sebebi de bütün hastalıkların sebebine benzediği için kanser de buraya dahildir. Gelişmemiş ülkelerdeki açlıktan ölüm de şüphelidir. Bu ülkelerde halk açlıktan değil, açken "insani yardım" olarak gönderilen genetiği değiştirilmiş ürünleri ve çoğunlukla son kullanım tarihi geçmiş hazır katkılı yiyecekleri yedikleri, aşı ve tıbbi ilaçlara alışkın olmadıkları halde bunları kullandıkları için ölüyorlar. Bu ölümler aslında, kaza ölümleri grubuna dahil edilebilir. ("Açlıkla Tedavi" ve "GMO" bölümlerine bakınız.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder